Başbakan Erdoğan\'ın bu ayın başında yaptığı bir konuşmada \"Dindar nesiller yetiştireceğiz...\" sözleriyle yeniden parlar gibi olan laiklik tartışması, MİT-PKK ilişkisi üzerine alevlenen tartışmanın gölgesinde kalarak geri plana düştü.

Ama laiklik tartışması, geçen hafta belki en az beklenecek yerde, Britanya\'da patlak verdi. Muhafazakâr Parti eşbaşkanı ve bir Müslüman olan Barones Warsi\'nin Vatikan\'a yapılacak resmi ziyaretin bir gün öncesinde Daily Telgraph\'da yayımlanan \"İnanç için mücadelede Papa ile aynı saftayız\" (13 Şubat) başlıklı yazısıyla tetiklendi.

Warsi, özetle, şunları söylüyordu: Birkaç yıldır dini inançlar konusunda daha iyi bir anlayış gerektiğini söylüyorum. Çünkü, inancın modern toplumda hayati ve önemli bir rolü var. Oysa dini inançlar ihmal edildi, kundaklandı ve hükümetlerin kısıtlamalarıyla karşılaştı. Bugün bir adım daha ileri gidiyorum ve Avrupa\'nın Hıristiyan kimliği konusunda daha güvenli ve rahat olması gerektiğini savunuyorum.

\"Bugün korkum militan laikliğin toplumlarımıza hâkim olması. Bunun birçok işaretlerini hükümet binalarında dini simgelerin sergilenemeyişi veya giyilemeyişinde, devletlerin dini okullara yardım yapmamasında ve dinin kamusal alandan dışlanması, marjinalleştirilmesi ve geriye itilmesinde görüyoruz.\"

Militan laikliğin en kaygı verici tarafı, kökeninde derin bir hoşgörüsüzlüğü barındırması. \"Çoğul kimliklerden korktukları için insanların dinsel kimliklere sahip olmalarını yasaklayan totaliter rejimlerle benzer özellikler göstermekte... Yüzyıla özgü bir teokrasiye davetiye çıkarmıyorum... Dahası laiklik özü itibarıyla zararlı değildir. Kaygım aşırıya götürülüp, dinin kamusal alandan tamamen çıkarılmasını zorunlu kılmasında... Bugün bazı toplulukların arasında yaşanan derin güvensizliğe bakıldığında, inancın onları birleştirmekte anahtar bir rol oynayacağına kuşku yoktur. Eğer insanlar, başka bir kişinin dini inancının, kendisine bir tehdit olmadığını anlayacak olurlarsa, bağnazlığa karşı birleşir ve daha adil bir dünya için birlikte çalışabilirler...\"

Beklenebileceği üzere Warsi\'nin sözlerine tepki gösterenlerin başında dini inançlara karşı savaş açmakla kalmayıp İslam dininin \"dünyadaki en büyük kötülüklerden biri\" olduğunu ilan eden, ateist köktencilik ve bağnazlığın belki en ibret verici örneği olan emekli Oxford profesörü ve \"Tanrı Yanılgısı\" adlı kitabın yazarı Richard Dawkins oldu: \"Kendisi Hıristiyan değil, ama dini iyi bir şey olarak görüyor... Bunun hiçbir mantıksal temeli yok.\"

Warsi\'nin dile getirdiği kaygının ne olduğu çok açık: Laikliğin aşırıya götürülmesi, militanlaşması Avrupa toplumlarında farklı dinden olan insanlara, özellikle Müslümanlara karşı saygısızlığın azgınlaşmasının sebeplerinden biri. Bu nedenle bir yandan ırkçılar arasında İslamofobi yükselirken, öte yandan hangi dinden olurlarsa olsunlar dindarlar arasında giderek büyüyen bir ittifak oluşmakta.

Warsi\'nin işaret ettiği ihtiyacı belki en iyi analiz eden, çok-kültürcülük düşüncesinin önde gelen temsilcilerinden Kanadalı filozof Charles Taylor. \"Laikliğin radikal bir şekilde yeniden tanımlanmasına ihtiyacımız var\" başlıklı makalesinde çağdaş demokraside laikliğin ilkelerini şu şekilde tanımlıyor: 1) Din ve inançta zorlama olamaz. Bu, dine inanmama özgürlüğü dâhil dinsel özgürlük demektir. 2) Farklı dinlere ve temel inançlara sahip insanlar arasında tam bir eşitlik olmalıdır. Hiçbir dinsel ya da dinsel olmayan dünya görüşü ayrıcalık taşıyamaz, devletin resmi görüşü olamaz. 3) Tüm inanç gruplarının sesi duyulmalıdır. 4) Farklı dinlerin mensupları arasında olabildiğince ahenk ve karşılıklı saygının tesisi sağlanmalıdır (E. Mendieta ve J. Van Antwerpen\'in hazırladıkları \"Power of Religion in the Public Sphere\", Columbia University Press, 2011, s. 34-35).

Taylor az ileride de şöyle diyor: Yukarıda tanımladığım modelin üstünlüklerinden biri de \"Atatürk\'ün kurduğu rejimin laik olarak nitelenmesine izin vermemesi.\" (s. 37)