Günlerdir bütün televizyonların tartışma programlarında aynı konu işleniyor. Adı açık açık konmasa da katılımcı konuklar kullandıkları cümlelerle toplumun bilinç altına "Laiklik mi yoksa din mi?" meselesini ufak ufak zerk ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Habertürk'te bir tartışma programında rastladım. Adı lazım olmayan CHP savunucusu biri, Azerbaycan'da minarelerden ezan okumanın yasaklandığı yalanını köpürterek meseleyi din ve laiklik eksenine oturttu ve akabinde şu cümleyi kurdu:
"Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk düşmanlığı yapıyor. Camilerde erilen hutbelerde Atatürk'ün adı geçmiyor. Atatürk'ün kurduğu bu kurum hemen ve derhâl kapatılmalıdır. İlahiyat Fakülteleri hemen kapatılmalıdır. Tarikatlar ve cemaatler de hemen kapatılmalıdır. İmam Hatip Liseleri'nde dindar ve kindar bir nesil yetiştiriliyor, buralar da kapatılmalıdır. Kur'ân ve ezan ana dilde okunmalıdır..."
Konuklardan birinin "Camiler de kapatılmalı mı?" şeklindeki sorusuna, "Birazdan ona da geleceğim" diyen CHP'li konuk, neyse ki hemen yan tarafında oturan ama en azından kendisi gibi inanç düşmanlığı yapmayan bir başka CHP'li isim tarafından susturuldu...
Önceki gece CNN Türk ekranında da benzer bir tartışma programı vardı.
Programa katılan CHP'li bir hanım milletvekili, laikliği ve Kemalizm’i bir din imiş gibi anlattıktan sonra kendisinden öncekilerin kullandığı cümleleri bire bir kullanıp imamların fazlalığından, Diyanet'in bütçesinden ve tarikatların zararlarından dem vurup durdu.
Ve sonra mealen, "Bugün Türkiye'deki tarikatlarda ve iktidara yakın Ensar gibi vakıflarda seri tecavüzler yaşanıyor. Türkiye bu yapılardan kurtulmalıdır" cümlesini kurdu...
Bütün bu tartışmaları çok geride bıraktığımızı düşünenler vardı birkaç ay öncesine kadar. Ama geride bıraktığımız yerel seçimler gösterdi ki bu tartışma hiçbir zaman geride kalmıyor ve kalmayacak.
Gördük ki CHP'liler, toplumu inançsızlaştırma gayretinden asla ve kat'a vazgeçmeyecekler. Ve görüldü ki ellerine imkân geçtiği anda Mine Kırıkkanat isimli "küfür suratlı" kadının dediği gibi, yeni ve çok daha büyük mağduriyetler yaşatmak için topluca çullanacaklar.
28 Şubat'ı yeniden hortlatmak istediklerini daha geçtiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda bütün dehşetiyle gördük. 28 Şubat'tan daha fenasını, daha beterini yapmak için ellerinden geleni ardına koymayacaklar.
Bunlara sorulması gereken tek soru var.
Bahsini ettiğiniz kurumları; yani Diyanet'i, yani İlahiyat Fakültelerini, yani İmam Hatipleri, yani tarikat, cemaat ve vakıfları kaldırdığınızda ve imamların işine son verdiğinizde, yani kısacası dinî inançlara dair her şeyi ortadan kaldırdığınızda yerine ne koyacaksınız?
Neyi koyacaksınız?
Mesela; memnun olmadığınız din adamlarını bertaraf ettikten sonra yerine kimleri getireceksiniz?
Hayatını din üzerine kitaplar yazarak kazanan ama fetva istendiğinde, "5 vakit namaz yoktur. Cuma namazı farz değildir. Orucu fazladan tutuyoruz. Hacca gitmek sonradan uydurulmuş bir safsatadır" diyen ve fakat ömrünün sonunda "Ben sizi kandırdım. Aslında ben bir deistim" diyerek öte âleme göçen Yaşar Nuri gibileri mi getireceksiniz?
Yoksa "Orucunuzu hanımınızla birlikte olarak açabilirsiniz" diye fetva veren, "Tavuktan kurbanlık olur" diyen ve fakat otel odalarında porno yayınlar izleyerek zaman geçiren Zekeriya Beyaz gibileri mi getireceksiniz?
Bunları partinize alıp milletvekili yaptığınız için soruyorum, yanlış anlaşılmasın!
Yoksa İsmail Nacar gibileri mi getireceksiniz?
Camilere gitmek, hacca gitmek olmayacaksa nereye gidecek inançlı kesim? Fırsat buldukça Anıtkabir'e gitmeleri yeterli olacak mı? Yoksa dağ sırtlarında beliren Atatürk silüetini ziyaret ibadetten mi sayılacak?
Atatürk'e benzediği için Atatürk üniforması giyerek sokakta dolaşan şarlatanları devrin son peygamberleri mi kabul edeceğiz? Yılmaz Özdil ve onun gibilerin ticaret amacıyla yazdığı Atatürk kitaplarını kutsal kitap mı kabul edeceğiz? 
Atatürk sevdalısı arkadaşlar bunları söylüyorum diye kızmasın bana.
Ben Atatürk düşmanı biri değilim. Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu Ata'sı olduğunu, askerî bir dehaya sahip olduğunu herkes gibi ben de kabul ediyorum. Yazdıklarım Atatürk düşmanlığından değil. Bu soruları soruyorum çünkü Atatürk'ü sömürü hâline, bir istismar hâline getirmeye çalışan hastalıklı zihniyetin meseleyi Atatürk üzerinden nerelere vardırmaya çalıştığını merak ediyorum.
Yanlış anlaşılmasın.
Gerek Diyanet'in gerek İlahiyat Fakültelerinin gerekse kimi dinî cemaat ve vakıfların tamamen hatasız olduğunu da savunmuyorum. Bu yapıların kendine baştan sona bir çekidüzen vermesi gerektiğine de inanıyorum.
Hatta kimi vakıf ve derneklerle, âdeta PKK ile mücadele ediliyormuş gibi mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü benim inancımda kapalı devre tarikat ve cemaat olmaz, olamaz, olmamalı...
En son kapalı devre çalışan FETÖ, Oktar ve Kuytul'a bağlı cemaatlerin ne hâle geldiklerine şahit olduktan sonra buraların şeffaf olması gerektiğine ve sıkı denetlenmesi gerektiğine inananlardanım. 
Özellikle FETÖ'nün ve Oktar'ın İslam dinine verdiği zararı hiçbir kişi ve kurum vermemiştir, veremez de. Ensar Vakfı'nda bir kişinin, ya da herhangi bir Kur'ân kursunda bir kişinin karıştığı çocuk istismarının İslam'a ve İslam davasına verdiği zararı bütün inançsızlar toplansa veremez...
Burası ayrı...
Ama aynı şeyler Vatikan'a bağlı kiliselerde yaşanmıyor mu? Sinagoglarda yaşanmıyor mu? Kim Vatikan'ı kapatalım, Ruhban Okullarını kapatalım, kiliseleri kapatalım, papazları ortadan kaldıralım diyor?
Mesele denetimse evet, mesele çekidüzen vermekse evet ama buraların topluca kapatılması meselesiyse mesele...
O zaman malum soruyu tekrar soralım.
Bize ne öneriyorsunuz kardeşim?
Hangi inancı, hangi dini öneriyorsunuz?
(Türkiye'den)