Öncellikle önceki gün Batman'da Hüda-Par ve BDP'lilerin kavgası sonucunda yaşamını yitiren gencimize Allah'tan rahmet, ailesine ve bütün milletimize başsağlığı diliyor ve bu tür kanlı cinayetlerin bir daha yaşanmamasını da Cenab-i Allah'tan niyaz ediyorum.


Nasıl ki vahşi kapitalizm savaşsız, kansız, sömürüz ve düşmansız yaşayamıyorsa ne yazık ki ve ne acı ki PKK'de savaşsız ve BDP'de kavgasız yaşayayamıyor. 30 yılın vermiş olduğu şiddet kültüründen bir türlü kopamayan BDP ve PKK rahata ve huzura alışamadığı ve ayak uyduramadığı için mutlaka kendine çatışacak ve kavga edecek noktları bulma ihtiyacını hissetmektedir.


İşte son günlerde BDP ve PKK'nin nokta atışı yaptığı noktalardan biri de Hizbullah'ın siyasal uzantısı olan Hüda-Par'a yönelik söylemlerini sıklaştırması nedeniyle Kürt halkı tekrar kendini kabusların kucağında buldu.


Geçmişte Cunta Rejimi ve PKK kadar Kürt halkına kan kusturan Hizbullah örgütü barışı temsil eden beyaz bayrağı çekmesine, Batman'da çatışma meydana gelmeden 5 saat önce Diyarbakır'da İslam Alimleri toplayıp her iki tarafa da itidal ve barış çağrısı yapmasına rağmen ne acı ki yapılan bu çağrı ölen gencin ölümünü engelleyememiştir..


Dedim ya BDP ve PKK'ye rahatlık batıyor, huzurdan huzursuz oluyorlar. Çünkü alışkın değiller. Birde arpalığın, rantın ve iktidarın belirleyicisi olan seçim tarihi yaklaştıkça seçim savaşlarını başlatmamak, şiddet, korku ve kasvet üzerinden iktidarı ele geçirmemekte olmaz. PKK'ye ve BDP'ye de hiç mi hiç yakışmaz.


Başta Diyarbakır halkı ve bütün bölge artık PKK'nin veya KCK'nin Ak Parti'nin il ve ilçe teşkilatlarına yönelik gerkçekleştirdiği eylemlere alıştığı gibi atılan ses bombaları da halkın kulağına bir ninni gibi gelmektedir.


Ama iş Hüda-Par olunca tehlikenin boyutu ikiye katlanmaktadır. Çünkü geçmişte iki taraf olabildiğince savaşmış, çok kan dökmüş ve bütün Kürt halkına da kan kusturmuşlardır. Eğer iki taraf tekrar savaşa başlarsa, bu savaşın kıvılcımları sadece bölgeyi değil bütün ülkeyi cehenneme çevirir, özellikle hatırlatmak isterim.


Geçen bir yazımda: “Kürtlerin en büyük düşmanın din olduğunu söyleyen Öcalan, Özgür Gündem Gazetesinde Ali Fırat adı altında yazdığı makalede ne diyordu? Şunu diyordu: “Yukarıda Tanrı olsaydı beni yine yanlış yola sevk ettirirdi. Kürtlerin Allah’ı onları yanlış yola sevk ediyor. Bunun için ben kendi kendimin Tanrı’sıyım. Tanrı ile savaş verdim, bu savaştan zaferle çıktıktan sonra Tanrı oldum. Namaz genel anlamda tiyatrodur.”diye yazdıktan sonra BDP ve PKK çevrelerinden yine çok sert eleştiriler aldım.


Hatta kimi BDP ve PKK sempatizanları facebook ve twitter sayfalarından beni silerek tepkilerini dile getirdiler. Öcalan'ı Kürtlerin fedaisi beni de Kürtlerin Küçük Mehmet Metiner'i olarak ilan edenlerde oldu. Kuşkusuz bu tür şeyler doğaldır ama galiba Öcalan'la ilgili çok az şey söyledim. Birazdan vereceğim örneklerden sonra eğer hala Öcalan'ın Kürt halkının fedaisi ve kahramanı olduğunu düşünen Kürtler varsa onları da tarihe havale etmekten başka şansım olamaz.


Ama öncesinde hemen şunu da söyleyeyim ne Öcalan ve ne de sülalesi benim ailem ve aşiretim kadar Kürt halkının haklı davası için bedel ödememiş ve onlarca evladı dağlarda kurda kuşa yem olmamıştır.


İstiklal mahkemesinde yaşanan idamlardan ve Cunta rejimi döneminde yaşanan insanlık dışı katliamlardan yine en çok benim ailem bedel ödemiştir. Ama Öcalan'ın ailesinden tek bir insan dağda, askerde hayatını kaybetmemiştir. Ablası, abisi ve dayısı krallar gibi İmralı adasında karşılanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan 76 milyon insan adeta onların iki dudağı arasında çıkan sözcüklere mahkum olmuştur.


Gel gelelim Öcalan'ın Kürtleri nasıl gördüğüne ve Kürtleri ne kadar sevdiğine:


Hatırlayalım; “Ürperten İtiraf-PKK ile 3,5 Yıl” adlı kitabını yazan, 128 çatışmaya katıldığını ve bu çatışmalarda da en az 300 masum insanın yaşamını yitirdiğini itiraf eden Selim Çürükkaya, Öcalan için “Ulu önderimizin yaptıkları Bizans saraylarında görülmemiş entrikalardır.” demiştir.


Bir taraftan Tanrıyı reddeden, Kendini Tanrı gibi gören ve İslam dinini Kürtlerin en büyük düşmanı olarak gören Öcalan diğer taraftan da Kürtlerin din duygularını istismar ederek onları yanına çekmek için 1991'de Yurtsever İmamlar Birliği, 1992 yılında Kürdistan Aleviler Birliğini kurmuştur. Öcalan Bölgede Diyanet'in etkinliğini kırmak için Kürdistan Dindarlar Birliği'ni kurmuş, bir süre bu oluşum “Mollalar Birliği”, “Din Yayınlar Birliği” gibi İslami motifler altındaki diğer oluşumlarla birleştirerek “Kürdistan İslam Hareketi” adıyla organize etmiştir.


Bugün buna ilaveten; kurulan HDP'de Öcalan'ın talimatlarını uygulayıp bu sefer Alevileri de yanına çekmek istediği için Sabahat Tuncel gibilerini eş başkan olarak seçtirtmiştir.


PKK'nin Kürt halkını askere ve polise düşman etmek için uyguladığı uygulalamardan da bir örnek vereyim. 1994 yılında PKK militanı Salih Ark imzalı yazıda bakın ne diyor:


“Çiya Arkadaşa:


Son gönderdiğiniz raporda Viranşehir mıntıkasındaki halka, düşmanın yoğun baskısı nedeniyle evinde alıkoymaya dahi çekindiği belirtmişsiniz. Bölgenizde çok dikkatli ve gizli faaliyet göstermek gerekiyor. Halkı TC'ye karşı soğutmak ve ayaklandırmak için partinin yanında olan, maddi olarak bizi destekleyen bazı milislere karşı evlerini tarama, varsa arabalarını bombalama gibi tahribatlara yönelin.


Hatta faydalı olacağına inanıyorsanız, uygun göreceğiniz milislerimize karşı silahlı eylemde yapabilirsiniz. Ancak bu eylemlerde gizliliğe çok dikkat ediniz. Eylemden sonra olayı Kontra yaptı, devlet yaptırttı gibi yoğun propaganda sürecine girin.


Bu aynı zamanda Parti Önderliğinin talimatıdır. Bu şekilde halkımızı düşmana karşı soğutacağımıza ve başarılı olacağımıza inanıyorum. Devrimci Selam ve Saygılar. Salih Ark. /25.05.1994”


Çok Sayın Öcalan(!) Kürt halkını nasıl görüyor?


Öcalan “Ben bu adamın ölüsünden, dirisinden, ama en çok ölüsünden ne kadar faydalanabilirim? Bir tek ölenler en doğru şeyi yapmışlardır. Övgüye layık olanlar “ölenler” olmuştur.” der. Verdiği bir talimatından da şunu der; “Köy, kişi, aile olarak onları ablukaya almalıyız. Böyle özel bir intikam havasıyla onlara yaklaşmak gerekiyor... Gözardı edemeyiz. Sindirmek Şart!”...der.


Öcalan “Kürt insanı köleleşmiş olmanın yarattığı bir karaktere sahiptir.


İradesiz, kaba, bilinçsiz, yeteneksiz ve zayıftır. Zavallı, düşürülmüş ve karı gibidir. Büyük oranda zaten ölü kişiliklerden oluşmuştur.


Ne kadını kadın, ne erkeği erkek, ne ailesi aile, ne de gelenekleri gelenektir. Kan davaları, aile kavgaları, mal-mülk sorunları içinde tavuk ve köpek için kavgalarda tükenip giderler. Kendi yeteneklerini geliştirmemiş insanın hiçbir kerameti yoktur. Bu insanları asla ciddiye almam ve sevmem, fazla anlamak, dinlemek ve konuşmak istemem.


Kürt insanındaki derin iradesizlik, darmadağınık olmuş bilinç, zihniyetinin neyin peşinde koştuğunu belli olmayan harap dünyası ve çok sistemsiz yaşayışı bende çok tepki yarattı. Namussuzdur, alçaktır, şerefsizdir; bunlara hiç saygılı bakmam, aksine her gün müthiş öfkeyle bakarım.”der.


Öcalan; Doğu Perinçek'e “Kürdün yaşadığı ağır kölelik ve gerilik, bende nefrete yol açmıştır. Ezik Kürdün nesini seveceksin? Köle Kürt sevilmez, lanetlenir. Bu bir savaştır. Savaşta kadın da ölür, çocuk da, yaşlı da... Kurşun adres sormaz...” der.


Öcalan'ın Talimatnamesi:


“Bir: Halktan erzak ve para toplayın! Vermek istemeyenlerden ceza olarak daha fazlasını alın. İki: Her köyde bir adam vurun. Şiddet temelinde gelişmeliyiz. Üç: Evlere, silahlı gündüz gözüyle girin. Aileler; ya PKK'den ya da düşmandan yana tavır almak zorundalar. Ara yol bırakmayın! PKK'ye karşı olanları köy meydanında cezalandırın! Dört: Peşmerge toplayın! Gelmek istemeyenleri zorla getirin, direnen olursa öldürün! Gelmeyenler ajan, provokatördürler.”der.


Öcalan “Öğretmenler askerlerden daha tehlikelidir.”dedikten sonra bölgede 116 öğretmen, 8 Belediye başkanı, 60 muhtar öldürülmüş, yüzlerce okul, dershane, Kuran Kursu bombalanmıştır.


Şimdi; kendi halkını ezik, köle gören, lanetlenmesi gerektiğini söyleyen, kanını sudan ucuz bulan ve kendi halkına kari diyen bir lider asla ve asla benim liderim ve önderim olamaz. Cehennemin dibinde cayır cayır yanmayı dilerim ama öyle bir liderin yönetiminde yaşamayı asla dilemem.


Buradan bütün Kürt halkına şunuda söylemek istiyorum: Hüda-Par üzerinden geliştirmek istenen derin devletin ve cuntanın kalmış kırıntılarının oyununa asla gelmeyin ve tekrar bir kardeş kavgasının yaratılmasına fırsat vermeyin! Giden can ve akan kan bizimdir. Türk'ün ve Kürd'ün kanıdır. Yedi Yahudi ecnebinin ve emperyalist devletlerin kanı değildir. Aman ha! Bu tuzağa bir daha düşmeyelim.