Sözün bittiği yerlerde başlayan hikayeler gibi, aralar umut kapılarını bazen hayat.

Yorgunluğu bütün ruhuna dağılmış bir adam kadar ıssız, geçmişinde dolaşıp duran hayalleri kadar kimsesiz ve içinde kaybolduğu yılları kadar çaresiz hisseder kendisini insan. Başarı ve gücün zirvesinde dolaşırken, etrafında oluşan kuru kalabalıkların büyüsüne kapılır ve kendisine uzatılan bütün elleri boş çevirmeden koşar, onu acımasızca yoran yollara doğru.

Bu insan iyi niyet kurbanlarından sadece birisi ve zor zaman dostudur ihanet yuvalarında da olsa. Yalan üzerine kurulan bir çevrenin ve adına aile denilen bir kandırmacanın içinde sadece kendisini değil, bütün varlığını ve inancını da yitirir. Sonra da elini tuttuğu insanlarca, bir kenara itilir...

İşte o zaman başlar küsüşü tüm dünyaya ve adına insan denilen varlığa. Kendi kabuğuna çekilip düşünmeye başlar başlamasına ama bir türlü tutmasını başaramaz o düşüncelerini bir arada. Büyüsüne kapıldığı o dünyada değildir artık ve yabancı kalmıştır huzurla nefes almalara...

Matematiğin anlamını yitirdiği hesaplar içinde boğuşup durur kaybolduğu zamanlarda. Elini tuttuğu insanların nerede olduğunu ve hangi hatayı yaptığı için bu duruma geldiğini düşünür. Sorduğu soruların cevaplarını bulamasa da anlar ki, yalandır insan. Yalandır başarı ve gücün etrafında dolaşan, çıkarcılık üzerine kurulmuş bu düzenbaz hayatlar...

Kendi başına nasıl çıkacak saplandığı bu hain bataklıktan ve nasıl emeklemeye başlayacak hayata tutunmak için yeniden. Çareler arasa da bir çıkış yolu bulamaz ve bir anda her şey anlamsızlaşır gözünde. Kendini hiç olmadığı kadar bitkin hisseder ve onu bitirenlerden hesap sormak adına olmayan gücüne güç katmak için ayağa kalkar, kalmayan umudundan ödünç aldığı kırıntılarla...

Bitirmek için gittiği o yolda yine yalan dediği insana yaklaşır ve yine ihtiyaçları vardır o insanların kendisine. Son bir yardımın daha içinde bulur kendisini ve kendinden başka herkesin çözer sorunlarını... Sonra yine yalnızdır, o elini defalarca tuttuğu insanlar bile tutmaz elinden ve bir kez daha anlar, insan nankördür ve değişmez. Kalmayan umudundan ödünç aldığı kırıntılar da biter günün sonunda, işte o anda bir umut eli uzanır ümidini en kaybettiği anda. Elele tutunup birlikte ayağa kalkmak için çırpınırlar ama henüz ayağa kalkmadan o güçlü ve başarılı günlerindeki gibi etrafı dolup taşar yeniden, onu işi bitince iten eller tarafından.

Zaman zaman tükenişe doğru sürüklendiğini anlasa da, elinden tutan elin gücünden güç alarak yoluna devam etmek için mücadeleyi bırakmaz. Bir tökezler, bir ileri adım atar. Bu sırada, bütün benliğiyle emek verip yetiştirdiği insanlar tarafından da baltalanmaya çalışılır, onu güçlükle taşımaya çalışan ayakları. Ondan istedikleri; vücüdunu taşıyan bacakları, elinden tutan eller, binbir cefayla verdikleri emeklerin karşılığı ve belki de değer bile vermedikleri hayatı... Kahreden nankör bir geri dönüşüm olsa gerek bu...

Elele güven ve sadakatle gidilen bu uzun ve cefalı yolculuğun, sabırla birleştiğinde kimsenin alt edemeyeceğini anlarlar bir gün belki de. O insan her şeye rağmen ayağa kalktığında ve ilahi adalet her kötü hesap gibi bunu da boşa çıkardığında...

Bırakın düşenler kalksın ayağa, bırakın da insanlık hak ettiği değeri bulsun.

O insan, gerçekten insan.

Ve inansın bu dünyada gerçekten vardır ‘insan’...