Erkeklerde selülit yok ama selülit haberlerinin arka planındaki erkek yöneticilerin büyük bölümünde büyüyen göbeklerin farkındayız...

Biz hiç Mehmet Ali Birand, Ali Kırca, Uğur Dündar ve daha nice ünlü erkek gazeteci/yöneticinin selülitinin olup olmadığını düşündünüz mü? Kendimi de katarak söylüyorum, yaz sezonu açıldı, plajlar doldu... “Ali Kırca’nın göbeği sarktı, Hasan Cemal’in yüzünde kırışıklıklar çoğaldı, Mehmet Ali Birand’ın saçları döküldü, Oral Çalışlar’ın yağları dikkat çekiyor” gibi manşetlere hiç denk gelmiyorum.
Selülit teması medyamızda herhalde ilk olarak ‘Hülya Avşar ekseni’ üzerinden yükselişe geçti. Gülben Ergen’le Hülya Avşar’ın vücutları arasındaki farklar olağanüstü aktif bir ‘çatışma alanı’ oluşturdu ve magazin dünyası buradan ‘verimli bir damar’ yakaladı. Bu yaz ise sezonun Gülben Ergen’le açıldığını, Deniz Seki’yle devam ettiğini görebiliyoruz: “Gülben Ergen’in selülitleri dehşete düşürdü.” Kimi düşürdü acaba?
Deniz Seki haberlerinden bir kesit: “Eyvah, selülit... Sezonun Gülben Ergen’den sonra bikini-mayolu fotoğraflanan ikinci ünlüsü Deniz Seki oldu. Oysa ki şarkıcı görüntülenme korkusuyla arkadaşlarının teknesiyle Bodrum koylarında denize girmeyi tercih etmişti ama kaçamadı. Gün boyu, menajeri ve arkadaşlarıyla güneşlenip tatilin tadını çıkaran Seki’nin aldığı kilolar dikkat çekti.” Deniz Seki haberlerinin ‘Deniz Anası’ gibi aşağılayıcı bir ifadeyle verilmesi de Türk medyasına özgü bir ‘araştırmacı-soruşturmacı gazetecilik’ hamlesiydi. 

Erkek yöneticiler, erkek dünyası
Bu haberlerin yer aldığı TV kanalları, magazin sayfaları vb. kimler tarafından yönetiliyor? Çoğunlukla erkek yöneticiler tarafından... İşte tam da bu nedenle düşüncemde ısrarcıyım: Gazetelerin ve TV’lerin ünlü erkek yöneticilerinin, tanınmış erkek yazarlarının peşine düşelim ve yazın mayolu hallerinin resimlerini çekelim, birer birer ‘durum tespiti’ yapalım ve görüntülerin yayımlanmasını talep edelim.
Kadınlar, erkeklerin istediği gibi ‘fit’ olmaya zorlanırken, Türkiyeli kadınlardan İskandinav vücut ölçüleri  talep edilirken, artık ‘çıtır’ olmayanlar kameraların önünden birer birer tasfiye edilirken, ‘anchor’ statüsü neredeyse bütün önemli kanallarda orta yaşlı erkeklerin elindeyken, böyle bir düşünce absürd görünebilir. Ne olursa olsun, medyanın birçok alanında ratinglerin kadınların tercihlerine göre şekillendiğini unutmamakta da yarar var.
Kadınların (ayrımcılıkla karşı karşıya olan tüm toplumsal gruplar gibi) bugünkü temel talebi, eşitlik yönünde. Aynı donanımda oldukları erkeklerle eşit koşullarda rekabet olanağı istiyorlar. Peki, günün birinde medyada kadın egemenliği oluşursa kadınlar nasıl bir politika izleyebilirler? Bunu öngörmek zor. 

Ünlü de olsan kadınsın
Ayşe Arman’ın Gülben Ergen’le yaptığı söyleşiyi okurken ‘tablo’nun ruhsal ve toplumsal derinliğine bir kez daha tanık oldum.
Gülben Ergen, popülerliğini, ününü koruyan bir kadın. Maddi olanakları var, medyada ve çeşitli noktalarda güçlü bağlantıları da olabilir...  Ama bütün bunlar, üç çocuğuyla birlikte yaşama tutunmak zorunda olan bir kadının, erkek dünyasında üretilen “Bak, selüliti var” klişesine indirgenmesini engelleyemiyor.
Kendisi şöyle konuşuyor: “N’apim Ayşecim? Ağlak bir kadın mı olayım? Doğru, her şeyi halleden, herkese yeten bir görüntüm var. Ama sen bakma benim herkese car car laf yetiştirdiğime. Tamam, güçlüyüm ama o kadar değil.” (...) “Bir sürü şeyin üstesinden gelebiliyorum ama ben baba değilim. (...) Zaman zaman kendimle dalga geçiyorum, ‘Babalar Günün kutlu olsun’ diyorum. Çünkü Babalar Günü’nde çocuklarla yalnızdım. Anneler Günü’nde de. Tabii ki içime attığım bir sürü hüzün var ama işte n’aparsın, ismime yapışmış bir gülme misyonu var. Bazen de ‘Aman canım, iyi ki bir üç çocuğun var!’ diyorlar.”
Yazının çıkış noktasını oluşturan ‘imge’ye dönersek... Erkeklerde selülit yok ama selülit haberlerinin arka planındaki erkek yöneticilerin büyük bölümünde büyüyen göbeklerin farkındayız..

(Radikal gazetesinden alınmıştır)