12 ay içinde bitmek bilmeyen, çilekeş ay hangisi diye sorsalar hiç düşünmeden ‘şubat’ derim.

Günlerin bu kadar çabuk geçtiği bir zamanda, aklım bir şubat ayına ermiyor. 

Ya bir de uzun olsa...!

Hiç üşenmeden saydım, bu şubat ayında haftanın bütün günlerinden 4 tane var. 

Kasım ve aralık ayında, yılbaşı geliyor diye kendini biraz avutan insanlar, bu yalan dolandan çıkıp tam şubat ayında dibe vuracakken imdadına 14 şubat sevgililer günü yetişiyor asıl hikaye de zaten o tarihten sonra başlıyor.

Sohbet esnasında öğreniyorsun ki herkesin bu kasvetli günlerle baş edebilmek için değişik yöntemleri var;

Kimi  tüm gün yorganın altında saklanıp kaybolmak istiyor, kimi de sokaktan eve girmek istemiyor.

Kimi arkadaşlarından medet umuyor, kimi tv dizilerinden..

Küçücük bir ‘merhaba’ esirgenir mi?

Bundan kaçmak için yolunu değiştirip başka yola sapan insan biliyorum ben.

Bana sorsan ben komple kış mevsimi bir mağarada uyuyup baharda uyanmak istiyorum.

İşin içinde  konuşmak varsa hiç bilmediğim bir ülkede 6 ay kalsam o ülkenin dilini öğrenebilecek kadar sessiz kalamayan ben, gün boyu bir cümle kurmadan yaşamak istiyorum.

Gerçekten bu tuhaf ruh hallerinin tek sebebi bir mevsim olabilir mi?

Hani mutluluğun temeli bir şeye tutku ile bağlanmaktı?

Ben en sevdiğim hatta tek sevdiğim sporu yaparken, bu ara  kendimi golf sopasını öfkeyle yere çarparken buluyorum.

Sonra birden aklıma onun yüzü geliyor, gülümsüyorum.

Evet gülümsüyorum.

Sıkıntının sebebi, şiddeti  ne olursa olsun insanın tek ilacı sevdiklerine sarılmak. 

Var gücünle anlatmak, dinlemek, gülmek, gerekirse kavga etmek..

Ama sonunda illa ki sarılmak..

Tabiata, gökyüzüne, ailene, dostlarına, kitaplarına...

Bazen de hiçbir şey yapmadan sadece düşünmeli... 

Sonsuza kadar var gibi belki de yarın yok gibi...

Güzel günlerin, mutlu günlerin planlarını yaparak...

Yüreğinin en özel yerine tek yön uçak bileti alır gibi...

Elbet bir yer var.

Huzuru nerede yakalıyorsan, dümeni oraya çevirir gibi...

Bazen de en sevdiğin bir fon müziğinin üzerine bir ustanın sözlerini okur gibi;

“ Yarım somunun var mı? 

   Bir ufak da evin?

  Kimselerin kulu kölesi değil misin?

  Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya?

  Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin.”

                                                    Ömer Hayyam