Merve Kavakçı’nın evi basıldığında kıyameti koparanlar, Leyla Zana’nın evi basıldığında zil takıp oynadılar mı?

Kimler “İyi ki böyle bir baskın oldu” diye sevindi?

Bunu Can Dündar açıklayacak...

Hangi hükümet üyesi, hangi milletvekili, hangi yandaş gazeteci, hangi iktidar yalakası bu baskına alkış tuttu?

Bunu da Can Dündar açıklayacak...

Bir “yandaş” ve “muhip” gazeteci olarak, katıldığım bir televizyon programında, “dokunulmazlığı olan bir milletvekilinin evine yapılan bu baskını ayıplıyorum” dediğimi hatırlıyorum...

Hafızam yerinde çok şükür...

Refikim Salih Tuna’nın da bu baskını ayıpladığını ve eleştirdiğini hatırlıyorum.

Program moderatörü Turgay Güler’in de bu eleştirilere iştirak ettiğini hatırlıyorum.

Fakat, kadrosuzluktan “özgürlükçüymüş gibi” yapan Can Dündar’ın, Merve Kavakçı’nın evine yapılan baskını hangi yazıyla, hangi cümlelerle, hangi sözcüklerle eleştirdiğini hatırlamıyorum.

Hatırlatırsa sevinirim.

Bizi ikna etmesi gereken başka hususlar da olacak tabii.

Niçin kendisini muteber, sözüne güvenilir ve ilkeli bir gazeteci sayacağız?

Niçin “sallıyormuş gibi” yaptığı özgürlük bayrağına inanacağız?

Bıraksın Can Dündar onu bunu da, bize önce, 28 Şubat sürecinde nerede olduğunu, hangi pozisyonu temellük ettiğini ve kimin bayrağını salladığını anlatsın.

Bıraksın Merve Kavakçı’yla Leyla Zana arasında “özdeşlik” kurmayı da, “Şartlar olgunlaşırsa darbe meşrudur” sözünü, “Bugün de şartlar olgunlaşmadı mı Kemal Bey?” diyerek, nasıl zalimce bir fetvaya dönüştürdüğünü anlatsın.

Bıraksın “askerin siyasete müdahalesine karşıymış gibi” yapmayı da, niçin “dar zamanlarda” (mesela postmodern darbe sürecinde) bu nevi müdahaleleri “anlayan ve kollayan” bir tutum takındığını anlatsın...

Bıraksın “basında kartelleşme ve tekelleşme” edebiyatı yapmayı da, kendi patronunun kurduğu “dağıtım karteli” mevkute kıyımı yaparken niçin ortalıktan toz olduğunu anlatsın.

Bıraksın “Genelkurmayı tebrik ettiler” diyerek mevzuyu çarpıtmayı da, darbe dönemlerinde “tebrik kuyruğuna” giren meslektaşlarını anlatsın.

Bıraksın “Kürt meselesi” diye ortaya laf yuvarlamayı da, bugüne kadar hangi koğulmuşun, hangi mazlumun, hangi darbe mağdurunun, hangi Kürt’ün, hangi Türk’ün yarasına merhem olduğunu anlatsın.

Bilebildiğimiz kadarıyla, Merve Kavakçı’nın oturduğu ev, kendi üzerine kayıtlıydı.

Bu ev basıldı...

Leyla Zana’nın oturduğu ev ise, KCK soruşturması nedeniyle aranan üçüncü bir şahsın üzerine kayıtlıydı.

Bu ev de basıldı...

Bunu neden anlatmıyor Can Dündar?

Belgesellerinde ve yazılarında kılı kırk yaran, konuyu en ince teferruatına kadar işleyen, söylediği her şeyi “belgeleyen”, tanıksız ve kanıtsız cümle kurmayan, buğulu ve romantik ses tonuyla kitleler üzerinde etki yaratan, mesajını görüntülerle süsleyerek inandırıcılık sağlayan, duruşuyla emin bir görüntü veren Can Dündar bu önemli ayrıntıyı neden es geçiyor?

Bunu da anlatsın...

Biz, desteğine ihtiyaç duyduğumuzda (mesela militarist baskı dönemlerinde) neden Can Dündar’ı ortalarda göremiyoruz?

Neden “sinsi” ve “şahsi” oynamayı tercih ediyor?

Neden risk almaktan köşe bucak kaçıyor?

Bir zahmet bu konulara da bir açıklık getirsin.

Ki, sözüne itibar edelim, “muteber bir gazeteci” sayalım kendisini.