İnanamıyorum, yarın büyük gün! Buluşuyoruz! Ben de şu an kalbimin sesinden uyuyamayıp duygularımı dökmek için kaleme, kâğıda sarıldım. Hiç anlayamayacağım sanırım, nasıl oluyor da böyle duygular hissedebiliyorum. Günlerdir ne giyeceğim diye düşünürken çıldırma noktasına geldim. Hatta ne yapacağım, ne konuşacağım ve nasıl davranacağım sorularımla Seda’yı bile çizgisinden çıkardım. Hiç küfretmeyen kız, neredeyse bana ağız dolusu sövecekti.

Zar zor olsa da uyumalı ve sabah dinç uyanmalıydım. Sevgili ev arkadaşımın annesi, Nevin teyzenin yaptığı yer yatağı öyle güzel gözüküyordu ki bozmaya nasıl kıyacaktım. Seda, kafasında havlu ile sessizce salona girdi. “Ben, seni uyudu sanarak sessiz davranıyordum. Yanaklar yine al al olmuş, kim bilir neler düşünülmüş” diyerek meşhur imalı göz kırpmasını yaptı. Heyecanla ellerimle oynarken, “Neler düşünmedim ki? Daha önce de buluşmalar yaşadık, sende biliyorsun ama bu çok özel. Hissediyorum! Ve berbat etmek istemiyorum” dedim.

Seda, yatağa ilişip ellerimden tutup “Emin olmasam ikinizi bir araya getirmek için bu kadar çabalamaz, bana ne der geçerdim” dedi. Bu söylemleri içime su serpmişti. Seda saçlarını tarayıp, kuruturken onu izleyerek dalıp gittiğimi hatırlıyorum.

Sabah daha alarm çalmadan, çok önce ayaktaydım. Nevin teyzede, bizi rahatsız etmemek adına sessiz sedasız kahvaltı hazırlıyordu. Hemen yanına gidip kocaman bir öpücük kondurup, “Günaydın” dedim. Bütün tatlılığı ve güler yüzlülüğü ile “Günaydın güzel kızım” dedi. Nevin teyze, çok genç yaşta hayat arkadaşını kaybetmiş, her şeye rağmen mücadele eden bir kadındı. İki evladının başında dimdik duruyor ve elinden gelen tüm çabayı sarf ediyordu. Seda, daha liseye yeni başladığı, yani ergenliğinin çok başlarında bu kaybı yaşadığı için onun eksikliğini ve özlemini çok hissediyordu. Benim canım babam da bana her sarıldığında ya da beni koltuğunun altına aldığında Seda’ya da “Gel bakalım ikinci kızım” derdi. Baba eksikliğini ve özlemini doldurmaya çaba gösterirdi.

Nevin teyze o güzel sesi ile şarkı söyleye söyleye neşe içinde kahvaltıyı hazırlıyor, ben de onun hazırladıklarını masaya yerleştiriyordum. Bol sohbet ve kahkahalar içinde dördümüz kahvaltımızı yaptık. Nevin teyze, oğlu Akın’ın okuldan kaçıp kendisine yakalanma hikayesini anlatırken hepimizin karnına ağrılar girdi. Hani zengin kalkışı denir ya Seda ile aynı anda masadan kalkıp, tabaklarımızı alıp mutfağa bıraktıktan sonra, çabucak hazırlanmaya koyulduk.

Dişler fırçalandı, makyajlar ve saçlar yapıldı, bir gün önceden hazırlanan kıyafetler üzerimize giyildi. Artık hazırdık. Hem Nevin teyzeye hem de Akın’a uzaktan öpücük sallayıp koşar adımlarla otobüs durağına gittik. İstikamet Üsküdar’dı. Orada buluşup, bir kafede bir şeyler içip ne yapacağımıza karar verecektik.

Otobüs ineceğimiz durağa vardığında, öyle oldum ki ‘Seda boş ver gitmeyelim’ deyip elinden sürükleyecektim. Sonra onu gördüm! Sezgin ile az ileride meraklı gözlerle bizi bekliyordu. İstemsizce o bakışlara çekiliyor gibiydim. Öyle güzel öyle içten bakıyordu ki oraya doğru sanki uçarak gidiyordum. Ayaklarım kesin yere basmıyordu.

Üzerinde bol paça açık renk kot pantolon, boğazlı bir kazak, kollarında turuncu biyeleri olan siyah mont ve siyah spor ayakkabıları ile o da benim kadar özen gösterip gelmişti. Murat, elini uzatıp kendini tanıttı. Ben de aynısını kendimi tutamayıp gülerek yaptım. Çünkü aylardır telefonda konuşup isimlerimizi yeniden birbirimize takdim edişimiz çok komik gelmişti. Daha sonrasında Seda, Sezgin’i tanıştırdı.

Onlar önden biz arkadan onları takip ederek, çok bilmiş ev arkadaşımın önceden defalarca gittiği bir kafeye gitmeye karar verdik.

Oraya gidene kadar ne konuştuk, hatta o ne sordu ben ne cevap verdim hiç mi hiç hatırlamıyorum. Kafe sonrası, Taksim’e geçip orada bir yere gidip eşli okey oynamaya karar verdik. Ballandıra ballandıra Seda’nın bizim şampiyonluklarımızı anlatması üzerine böyle bir karar verilmişti. Ama yol boyu bizim bol bol birbirimizi tanıma ve sohbet etme imkânımız olmuştu.

Telefonda konuştuğum, samimiyetine bir an bile şüphe etmediğim adam, kanlı canlı yanımda yürüyordu. Âşık olmak için çok erkendi ama aramızdaki bu duygunun özel bir şey olduğu kristal kadar şeffaf ve netti. Her ne ise yaşamak istiyor ve duygularımı ona sonuna kadar açmak istiyordum.

Dönüş yolunda da yanaklarımız acıyana kadar gülmüştük. Kapının önünde vedalaşırken, yanağıma buse koymak için eğildiğinde “Yarın baş başa çıkıp gezmeye ne dersin?” dedi. O heyecanla yutkunup, başımı salladığımı hatırlıyorum. “Bu evet demek mi?” dedi, kocaman bir gülümseme ile. “Seve seve” dedikten sonra, eğilip ben de yanağından öptüm.

Apartmana girmemizi centilmence beklerlerken, bizde dönüp onlara el salladık. İçimden heyecan çığlıkları yükseliyordu. İşte kalbimi kaptıracağım kişi böyle biri olmalıydı… apartman kapısına dayanıp kapatırken hayallerimin gerçek olduğunu hissettim.

Elif Kabakçı – 29.11.2020