Türkçesi Beylerbeyi olan Girne’deki Bellapais köyünün doğru adının “Abbaye de la Paix” olduğu ve Fransızcaya kıyasla daha kaba vurgulara sahip olan İtalyanca nedeni ile de, adayı diktatörce seksen yıldan fazla yöneten Venedikliler tarafından Bellapais’e dönüştürüldüğü iddiaları da var.

 

Kıbrıs adasının en güzel ve en huzurlu yerlerinden bir tanesi Beylerbeyi. Beşparmak dağlarının eteğinde, çeşit çeşit ağaçların, yeşilliklerin içinde, hemen hemen hiçbir sertliği olmayan suyu, serin ve tozsuz havası ile tam bir Cennetten köşe adeta. İnsanoğlunun yaptığı yollar ve evler doğa ile iç içe ve uyumlu. Hangisinin daha baskın olduğu belli bile değil.

 

Son iki haftadır Beylerbeyi’ni Girne Merkezine bağlı yol üstünde yapılmakta olan yeni su borusu döşeme çalışmaları, bölgede tam bir çevre felaketi yaratmış durumda.

 

Kazı makineleri ve kamyonlar Beylerbeyi’ni Girne Merkezine bağlı yolu adeta işgal etmiş. Yörede yaşayan insanların araçlarına geçiş verilmiyor. Müteahhit şirket sadece kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteriyor. Sırf 15-20 metrelik dikkatli bir geçiş için, araçlar Beylerbeyi manastırının doğu tarafından Ozanköy’e, oradan da Girne yoluna çıkmaya zorlanıyor, daracık ve köy içi yollarından. Kaybolan onlarca kişinin şikayetini bizzat ben kulaklarımda duydum. Duymadıklarım herhalde bunun 15-20 katı sayıda.

 

Müteahhit firma işin kolayını seçmiş kendisine.

Koca koca kamyonlar, kazıcının (ekskavatör) arkasında duracağına kazılan hendeğin hemen yanında durarak yaklaşık 6.5 metrelik yolun 4 metresini işgal etmekte, hızlı çalışmak ve üstlenilen işi en kısa zamanda yapabilmek için. Bu nedenle de sadece tek yönlü olmak kaydı ile kamyonun yanından geçmesine izin verilen araçlar, kamyonu sıyırırcasına geçmek zorunda bırakılmakta. Halbuki kamyon kazıcının arkasında dursa, araçlar çok daha kolay geçecek ama bu seferde kazılan toprağı kamyona yükleme işi asgari 5 saniye uzayacak. Herhalde bu da yüklenici firmanın işine gelmiyor ki, dönüş yolunda her bir aracı ortalama 5 kilometre dolaşmak zorunda bırakacak şekilde trafiği yakındaki köyün içlerine yönlendirmekte. Günlük ortalama 450 aracın bu yolu kullandığını varsayarsak sadece harcanan benzin miktarı ortalama 250 litre yani günlük 900 TL tutuyor. Bu boşa harcanan para maalesef bizim milli hazinemiz ve sanayiye, ekonomiye, halka hizmete dönüşeceğine fazladan yakıt ithalatına neden olmakta. Dolayısıyla trafiğin aksaması bir yana Beylerbeyinde yaşayan vatandaşlarımız, -toplu taşımacılık olmamasından ötütü- işlerine veya alış veriş merkezlerine gidebilmek için Ozanköy’ü dolaşmalarından ötürü bu süreç içinde her ay ceplerinden ekstra olarak 27 bin TL ödemek zorunda bırakılmışlardır.

 

Kabahat sadece yüklenici firmada değil elbette… Devlet, halkın sağlığını ve rahat yaşamını düşünmek ve ihale koşullarını da bu gerçekleri göz önüne alarak hazırlamak zorunda.

Veya da koca koca kamyonlar kullanılacağına, daha küçük boyuttaki kamyonetler kullanılabilir çıkan toprağı yüklemek ve geçici olarak belli bir yere taşımak için. Böylesi bir uygulamada yolun 4.5 metresi değil, daha az bir kısmı işgal edilmiş olur ve trafiği de yakındaki köylerin içine yönlendirmeye gerek kalmaz.            

 

Merkezi İhale Komisyonu nasıl bir ihale açmış, bu ihalenin koşullarının nasıl bu denli çevre düşmanlığı içermesine izin verilmiş gerçekten anlamış değilim. Bugün itibarı ile anayolun neredeyse 2 kilometre uzunluktaki kısmı kazılmış, boruları döşenmiş ve üstü toprakla örtülmüş durumda ama halen daha asfaltlanmamıştır. Niye şartnamede yolun kazılması, boruların döşenmesi üstüne toprağın örtülmesi ve üzerinin asfalta kaplanması iki günle sınırlandırılmamaktadır. (Devam edecek…)