Arabayı olanca hızıyla sağa sola savura savura süren sevgilisine hayranlıkla bakıyordu. Son ses açtıkları şarkılar eşliğinde kaygısızca eğleniyorlardı. Bir yere çarpmak, kaza yapmak korkusu şöyle dursun, bir dağın zirvesine hızlıca tırmanıyormuş ya da okyanusta hazine bulmaya çıkmış gibi bir deli heyecan taşıyorlardı. Alt tarafı İstanbul’dan az uzak sayılan boş sokaklarda geziyorlardı. Üst tarafı insanın böyle yüksek seviyede duygusal şekillere girmeye meyilli olması, saçma ve komik değil miydi? Akıntıya kapılmış duygularıyla içi kıpır kıpırdı.

“Nereye gittiğimizi hatırlamıyorum. Sevgilimin büyüsünde böyle bir dert edinemem elbette. Midemde sevinçle zıplayan bir top var sanki. Onunla her şey zirvede!”

Gecenin kör vaktinde olacak şey miydi bu? Bunu kendime söyledim de ne oldu? Ama çılgın olmak bizi hayata bağlıyor. Isınan tüm bedenim ve ruhumla kulaklarıma kadar gülümsüyorum. Bu delilik, plajda güneşin kavurucu sıcağında döne döne bronzlaşmak gibi keyif veriyor. Cehennemde yanmak da böyle olsa güzel olmaz mıydı? Ölümün soğukluğunda da yanma yok muydu? Kimin umurunda ki… diye içinden hızlıca geçen teselli cümleleri, derinlerde uyuyan korkusunu uyandırmamak için dingince(??), her zaman hazırda bekliyordu. Babasını kaybetmek ağır gelmişti. Artık hiçbir şeye aldırmıyordu. Heyecanı dorukta hissederek acısını bastırmaya çalışıyordu.

Sevgilisinin dokunuşu, bakışı, beden sıcaklığı, kalbinin üşümesine iyi gelecekti. İçini ısıtmak için içtiği onca şarabın faydası yoktu.

Silinmekte olan hafızasında fark ettiği, orman yolundan çıkıp sıkışık binaların arasındaki gri asfalt yollara girdikleriydi. Akşam yağmurunda karanlıkla mücadele eden donmuş trafikte kaldılar.

Trafikte, arabada beklerken oluşan gerginlik yetmezmiş gibi sevgilisinin telefonuna ardı ardına gelen mesaj sesleri başka türlü bir tansiyonun yükselmesine sebep oldu.

Sevgilisi elinde telefona baktığında, dudaklarını hafif yana kaydırarak gülümsemişti. Telefona dikkat kesilen gözleri, mesajdaki çıplak fotoğrafları fark etti. İçindeki çöküntü, illüzyon bulutunun dağılmasına neden oldu. Bayağı çılgınlık içinde neler olduğunu anlamamazlığa gelen sevgilisi, iş yerinden sürekli yerli yersiz mesajlar geldiğini söyleyerek yanağına yalancı bir öpücük kondurmuştu.

Bir umut uğruna terk ettiği, bıçakla kesmiş olduğu geçmişi geri gelmişti.

Sevgilisine karşı duyduğu tüm arzular bir daha dönmemecesine gitmeliydi. Macera sona ermeliydi.

Aldatılmanın nefreti yeniden alevlendi. Öfkeyle arabanın kapısını açtı, kapıyı taşı fırlatırmışçasına çarptı. Acaba dikiz aynasından gidişine bakıyor mudur? Bu kaygı dolu sorgulamayla egosuna yenildi.

Saatlerce yürüdüğü sokaklarda yorularak kendine geldi. Sonra “o”nu hala bu illüzyon dünyasının içinde tutmak istediğine karar verdi.

Bu gece en azından onu rüyasında görebilseydi…