Hep anlatılır… Bir İngiliz asılzade Hindistan’a gidip Taç Mahal’i ziyaret etmiş. Taç Mahal’den o kadar etkilenmişki o günden sonra insanları “Taç Mahal’i görenler” ve “görmeyenler” diye ikiye ayırıyormuş.  Bence benzer şekilde insanları da Alman yazar Erich Maria Remarque’ın 1929’da yazdığı “Batı Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok” adlı romanını “okuyanlar” veya “okumayanlar” olarak ayırmak gerekir galiba… Mutlaka okunması gereken roman aralarında Türkçe’nin de olduğu 50 dile çevrilmiş, 20 milyondan fazla satılmış. Daha sonra bu eserden uyarlanıp aynı isimle film çevrilmiş…

 

* * *

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” (Im Westen nichts Neues - Almanca, All Quiet on the Western Front - İngilizce,  A l’Ouest, rien de nouveau - Fransızca) Erich Maria Remarque'nın yazdığı, savaşın korkunçluğunu anlatan bir romandır. 1923/24 yıllarında Türkiye’yi de ziyaret eden Alman yazar, savaşı 19 yaşındaki bir Alman gencin gözüyle anlatır. Yazar romanın girişinde “Bu kitap ne bir şikâyet, ne bir itiraftır. Sadece savaşla yok edilmiş bir nesilden söz etmek istemektedir” diyor. Tarihçi İlber Ortaylı da Osmanlıların Birinci Dünya Savaşı’ndaki insan kayıplarını her fırsatta “ Doğu ve Batı kültürüne sahip bir nesil kayboldu” diyerek ifade ediyor…

 

* * *

 

Bunları niçin yazıyorum ? Çünkü önümüzdeki günlerde, yani 11 Kasım Birinci Dünya Savaşı’nı fiilen sona erdiren Ateşkes’in  96. yıldönümü…

11 Kasım 1918’de saat 11.00’de Fransa, savaşın galibi olarak Paris yakınlarındaki Compiegne ormanında Almanya ile imzaladığı ateşkes ile Birinci Dünya Savaşı’nı fiilen bitirdi. Ondan 12 gün önce, 30 Ekim’de Osmanlı İmparatorluğu da Mondros Mütarekesi ile barış talep etmişti.

 

* * *

 

Ateşkes, ünlü Orient Express hattını da işleten Wagons-Lits şirketine ait 2419 nolu tren vagonunda imzalanır. 1927’ye kadar Paris’te sergilenen vagon daha sonra, ateşkesin imzalandığı Compiègne Ormanı’ndaki Clairiere de L’Armistice anıtına taşınır. Ancak 1940 yılı yazında her şey tersine döner. İkinci  Dünya Savaşı’nda, Almanlar 14 Haziran 1940’da Paris’e girer ve ünlü vagon sergilendiği yerden çıkartılıp, demiryolunda 1918’deki mütarekenin imzalandığı yere getirilir.

 

* * *

22 Temmuz 1940 günü Adolf Hitler arkadaşlarıyla gelir ve vagona girip 1918’de Fransa adına ateşkesi imzalayan Fransız General Ferdinand Foch’un o gün oturduğu koltuğa oturur. Ateşkes imzalanır ve ardından vagonun bulunduğu anıt yıkılıp vagon Berlin’e götürülür. 1945 yılında savaşın son zamanlarında vagon Ohrdruf‘a taşınır, ancak Amerikan askerleri vagonu bulup imha eder. Savaştan sonra, vagonun birebir kopyası yapılıp Compiègne’de onarılan Ateşkes Anıtı’na tekrar konur. Vagona 2419D numarası verilir.

 

* * *

 

Fransa ile Almanya’nın imzaladığı Ateşkes Anlaşması aslında sabah erken saatlerde imzalanır, ancak cephelere duyurulup anlam ifade etmesi için saat 11:00’de yürürlüğe girmesi kararlaştırılır. Böylece savaş fiilen 1918’de 11. ayın  11. gününde saat 11.00’de sona ermiş olacaktır. Ne kadar doğru bilmiyoruz ama yayınlanan asker günlüklerinin birinde şöyle yazıyor. Belçika’nın bir köyüne saat 11.15 civarında giren İngiliz birliğine yoğun bir makineli tüfekle ateş açılmış. İngiliz askerleri şaşırmış.  “Savaş bitti, ateşi kes” diye bağırmışlar ama ateş devam etmiş. İngiliz askerleri, karşı ateş açmışlar. Sipere yaklaşıp, Alman askerinin cesedini bulduklarında, kolundaki saatin 1:45 dakika geri kaldığını görmüşler.

 

* * *

 

Eski dilde “Harb-i Umumi”, “Cihan Harbi” denilen Birinci Dünya Savaşı, Türkler’in en iyi bilmesi gereken bir dönemdir. Bu savaşta kendi imkanları içinde en geniş ve uzak cephelerde çarpışanlar Osmanlı askerleriydi. Osmanlı orduları Makedonya, Galiçya, Romanya, Kafkasya, Kanal, Irak, Hicaz –Yemen, Mısır, Suriye-Filistin ve Çanakkale Cepheleri’nde İtilaf Devletleri’ne karşı savaştı. Bu savaşı en yoğun yaşayan ve devlet, millet hayatında en önemli değişikliği yaşayanlar Türklerdir.

 

* * *

 

Tarihçi İlber Ortaylı’nın sözleriyle, “Hatırlamak ve itiraf etmek istemesek dahi hala bu uzun savaşın getirdiği kayıpların ve değişikliklerin etkileri ile boğuşuyoruz. Biz bu uzun savaşa aslında 1912’de Balkanlar’da başladık ve 1922’de Mudanya’da tamamladık. Tarihimiz ve talihimiz nedeniyle İkinci Dünya Savaşı’na katılmadık. Birinci Cihan Savaşı biz Türklerin en çok bilmemiz gereken bir dönemdir.”

 

* * *

1914 yılında Avrupa’da savaş romantik ve kahramanlık  dolu masalımsı bir rüya olarak görülüyordu. Bando eşliğinde sokaklardan geçip cepheye giden pırıl pırıl uniformalı askerler halk tarafından coşkuyla alkışlanıyordu. Askerler savaşın Noel’de sona ereceğini düşünüyorlardı. Böyle duygularla başlayıp dört yıl sonra 11 Kasım 1918’de sona eren savaşta tüm ülkelerden savaşlara 65 milyondan fazla asker katıldı. 8,5 milyon asker ölürken, 21 milyon yaralandı. 8 milyona yakın asker kayıp ve esir düştü. Maddi tahribatın ise haddi hesabı yoktu.

 * * *

Birinci Dünya Savaşı  altı asırlık Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle sonuçlanmıştı. Mondros Mütarekesi’nin mürekkebi soğumadan Sevr’in yolunu açan Anadolu’daki yabancı işgaller Türk Kurtuluş Savaşı’nı doğurdu. Yıkılan imparatorluğun enkazından Atatürk’ün önderliğinden yıllarca süren milli mücadele sonucu bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.