AKP Milletvekili İdris Bal’ın raporu tartışmayı resmen başlattı..
Resmen demem şundan.. Tartışma iki yıldır düşük yoğunlukta sürüyordu ama bir türlü alevlenmemişti..
İktidar partisinin daha doğrusu Başbakan’ın niyeti belli olmadığı için herkes marjlı konuşuyordu..
Ofsayta düşme tehlikesi temkinli olmayı zorluyordu..
Başbakan’a sunulan rapor doğrudan başkanlık sistemine geçişi öngörüyor..
ABD gibi..
Başbakanlık kalkıyor, bakanlar ‘başkan’ tarafından atanıyor.. Yasama ayrı bir seçimle oluşturuluyor..
Bağımsızlaşıyor..
İdris Bal raporunda başkanlık sistemini övmüş ama olmazsa olmazları sıraladığında bu iş olmaz sonucu çıkıyor..
Niye mi?
Sistemin iyi işlemesi için başkanın denetlenmesi şartmış..
Kim denetleyecek?
Rapor, çoğulcu ve özgür medya, düşünce kuruluşları, STK’lar diyor..
Olmazsa..
Başkanlık sistemi olmaz..
Ne olur?
Diktatörlük..
Bıçak sırtı burası.. Veya zurnanın zırt dediği yer.. Medya denetim görevini yapmazsa, yapamazsa, denetim görevini unutursa..
Sivil toplum kuruluşları susarsa..
Üniversiteler başkanın peşine takılırsa sonuç; diktatörlük..
İdris Bal’ın raporundan çıkan sonuç bu..
*
Şunu da söyleyeyim.. Parlamenter sistemin demokratik yapısını zaman içinde törpüledik..
Seçmen kimi seçtiğini bilmiyor.. Torba sistemine oy veriyor.. Baraj yüzünden seçmen iradesi tam anlamıyla Meclis’e yansımıyor..
En kötüsü milletvekilleri millete bağlı değil, genel başkanlarına bağlı hale geldi..
Bu sebeple parlamenter demokrasi liderler demokrasisine dönüştü..
Hele bugünkü model kalır da cumhurbaşkanını da halk seçerse felaketlerin en kötüsü olur..
Çift başlı yapı kriz üretir..
Ülkeyi yönetemez..
Demem şu..
Siyasi yapıya mutlaka el atmak gerekiyor..
*
Bal’ın şu saptamasına yüzde yüz katılıyorum..
Önce demokrat zihniyet şart..
Bu ne demek?
Her eleştirinin ardından art niyet aramamak, her eleştiriyi olgunlukla karşılamak, kulak vermek, değer vermek demek..
Eleştirilere öfkelenmemek demek.. Eleştiri yapanları suçlamamak demek..

İlköğrenimi üç yıla indirdik
 

Beş yıl makuldü, sekiz yıla çıkardık fazla oldu..
Şimdi de üç yıla indirdik..
Hemen dört yıl diye itiraz etmeyin.. Eğitim kağıt üstünde dört yıl, fiilen üç yıl oldu..
Nasılını anlatayım..
İktidar ilkokula başlama yaşını 60 aya kadar çekti..
Olur mu, minnacık çocuk okula başlar mı, kalem bile tutamazlar lafları çoğalınca..
İktidar farklı formül üretti.. Okula başlama yaşını altı ay iteledi..
66 ayı zorunlu yaptı..
60 ayı isteğe bağlı bıraktı..
Bir şey daha yaptı.. Birinci sınıfları oyun sınıfı yaptı.. Nisan ayına kadar okuma yazma öğrenmeyi öteledi..
Gördünüz mü minnacık çocuklara eziyet etmiyoruz.. Okula alıştırıyoruz, çocukluklarını yaşatıyoruz demek için birinci sınıfları anaokuluna çevirdi..
Anaokullarında, okul öncesi eğitimde ne yapılıyorsa birinci sınıflarda da aynısı yapılacak..
Çünkü o yaş bunu gerektiriyor..
Hal böyle olunca ilköğretim otomatikman  üç yıla düştü..
 

Başkarar

Okula yeni başlayan çocuklara Tayyip Erdoğan’ın resmi gösterilerek tanıyor musunuz diye sormuşlar..
Miniklerden biri Başkarar demiş..
Bundan daha güzel tanım olabilir mi? Türkiye’nin idari yapısı bundan daha güzel anlatılır mı?
Şehirlerin yerel sorunlarından tutun da her şeye Başbakan karar veriyor..
Başbakan’a sormadan  kimse adım atmıyor..
Sadece memleket meselelerine değil..
Kadınların kürtaj olup olmamasına.. Sezaryenle doğum yapıp yapmayacaklarına.. En az kaç çocuk yapacağımıza, çocuğumuzun okula kaç aylıkken başlayacağına da o karar veriyor..

(Milliyet gazetesinden alınmıştır)