Türkiye'de liberaller tarafından, "sultanlığı benimseyerek gerçeklerle bağını kopartmakla" suçlanan Başbakan Erdoğan, Mısır'da Müslüman Kardeşler tarafından da, şeriatı ihlal etmekten kabahatli bulundu, iyi mi?

Gazze konusunda duyarlı tavrı emperyal bir egemenlik sevdasıyla, halifelikle, sultanlıkla açıklanan Başbakan yani, tersinden bir tepkiyi de Mısır halkına "demokrasiden korkmayın" deyip, laik anayasa tavsiye edince Müslüman Kardeşler'den aldı.

Bir zamanlar gizli ajandası olduğuna inanılan, İslam Devleti kuracağı yolunda bizi yıllarca oyalayan tartışmaların yapıldığı Erdoğan'la, bu Erdoğan aynı kişi mi diye sorası geliyor insanın.. "Hey endişeliler neredesiniz?" diye bağırası... Gerçi endişelenmenin kendisine sevdalı endişelilerin, bu fotoğraftan bile endişelenecek bir şeyler çıkaracaklarına eminim.

Ama meselemiz endişelilerin gerçeküstücü hafsalaları değil. Meselemiz, Mavi Marmara sözkonusu olunca, Alman Die Welt Gazetesi'yle (Die Welt Başbakan'ın Mısır ziyaretini "Yeni Halife" başlığıyla duyurdu. Haberde Türklerin Ortadoğu'yu eski zamanlarda kılıçla fethettiği, ancak şimdi Erdoğan'ın İsrail karşıtı söylemleriyle bu fetihlerin gerçekleştiği vurgulandı) aynı safa düşen, ama Mısır'a laiklik dersini ayakta alkışlayan ve iki gün önce Başbakan'ın emperyal çıkarlar güttüğünü söylediklerini çabucak unutan liberallerin varoluşsal çelişkileri de değil.

Konu, Erdoğan'ın Mısır televizyonunda katıldığı bir programda, Mısır halkına "demokrasiden korkmayın" demiş ve laik bir anayasa tavsiye etmiş olmasının olası nedeni ya da nedenleri...

Bu çıkış hakkında pek çok stratejist, Müslüman Kardeşler'in baskın olduğu Mısır'da ve halk hareketlerinin yaşandığı diğer ülkelerde laik bir anayasa yapılması imkanının olmadığı; dolayısıyla Erdoğan'ın laiklik vurgusunun, Batı'nın endişesini gidermeye yönelik olduğu, "Türkiye olarak sizden ve sizin değerlerinizden kopmadık" mesajı vermek amacıyla dile getirildiği görüşünde.

Bu analizde görece haklılık payı olabilir. Ancak tek sebebin bu mudur, emin değilim. Evet söylenenler doğru, son 10 yıla dek Türkiye'de laiklik ve İslam, ne yaşam pratiğinde bir kesişim kümesi oluşturabildi, ne de düşünce bazında bir araya geldi. Doğrudur, laiklik bu ülkede yıllar yılı mütedeyyin başı ezmek üzere kullanılan bir manivela, bir sopa olarak kullanıldı. Sistemin öngördüğü modelin dışına çıkan her dindar laiklikle kovalandı.

Ve evet, demokrasi ve laiklik farklı kavramlardır. Demokrasinin bir ülkede yeşerebilmesi için laiklik ilkesi gereklidir, ama olmazsa olmaz bir kalem de değildir. Nitekim Tunus (Tunus'ta kadınların sokakta başörtülü gezmesi yasaklanmıştı) ve Suriye katı laikçi uygulamalarla tanınan iki ülkeydi, ancak ne demokrasi varolabildi o ülkelerde, ne de insanlar insan olmaktan ötürü doğan haklarını bilebildi/kullanabildi. Laiklik bir fondöten gibi, o ülkelerdeki diktatör talanlarının, peşkeşlerin, yasakçılığın ve haksızlıkların kapatıcısına dönüştü.

Ancak, laiklik ve demokrasinin şöylesi bir birbirini tamamlar tarafı var ki: Demokrasi nasıl halkın özgürce seçtiği insanlar tarafından yönetilmesiyse, laiklik de inancını ya da inançsızlığını özgürce yaşamaktır, daha doğrusu laiklik tanımında çoğunlukla kabul gören yorum budur.

Başbakan'ın kafasındaki laiklik tanımının da kimsenin kimseye hayat tarzını dayatmadığı ve yurt sathı kadar büyük olan bir özgür platform olduğunu zannediyorum. Toplumsal grupların hele de birbirlerinin alanlarına dayandıklarında, birbirlerine ciddi baskı uyguladığı ve bunun hiçbir zaman sıfırlanmayacağı su götürmez bir gerçek elbette, ancak Başbakan'ın kastettiğini zannettiğim laik düzende bu baskının minimize edilmesi amaçtır ve şimdiye kadar da öyle olagelmiştir.

Yani, laiklik tavsiyesi Mısır ve benzer ülkelerdeki dinsel kaynaklı grup çatışmalarının önüne geçmek, bir barış ve huzur ortamı tesis etmek amacıyla söylenmiş olabilir. Amma velakin Türkiye gibi, iyi kötü 90 yıllık bir laiklik tecrübesi olan bir toplumda bu çağrı karşılık bulabilecekken, laikliği şeytanlaştırmış ve hiç demokrasiyle yönetilmemiş Mısır ve benzeri ülke milletlerinde bu tavsiye makes bulmayabilir.

Bulmadı da.

Ama Başbakan'ın laiklik çıkışı, 1994 yılında Erdoğan Belediye Başkanı seçildiğinde, otobüslerin harem-selamlık olup olmayacağını tartışanlara kapak olmuştur sanıyorum, olmadıysa da olsun diyorum.