Faili meçhul cinayetleri aydınlatmak için \'Meclis Soruşturma Komisyonu\' kurulmalı.

Ankara’da yakın evlerde oturuyorduk Uğur Mumcu’yla. Farklı siyasi çizgilerdeydik ama ‘40’lı Yıllar’ kitabını yazarken kimi dosyaları kendisine emanet edecek kadar hukuk vardı aramızda. Katledildiği gün İstanbul’daydım ve o ‘uğursuz’ anda eşimle telefonla konuşuyordum. Ahizeden kulağıma kuvvetli bir patlama sesi geldi. Eşim “Hayırdır...” dedi; sesinde endişe vardı. Ben bizim evde bir terslik oldu sandım. “Ne olduğuna bakıp bana haber ver” deyip kapattım. Bir-iki dakika ya geçti ya geçmedi, malum kötü haber geldi...
Abdi İpekçi, Gün Sazak, Musa Anter, Eşref Bitlis, Doğan Öz, Özdemir Sabancı, Necip Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı ve diğerleri...
Bunlar yakın geçmişe damga vuran hadiselerin dosya adları artık... Keza Ankara Bahçelievler’de katledilen 7 TİP’li gencin ismi de...
Lafı dolandırmaya gerek yok; sanırım benim gördüğümü herkes görüyor. Türkiye’nin son yarım asrında Tayyip Erdoğan kadar güçlü bir başbakan, onun kadar etkili bir siyasi karakter yok.
Bunu beş yıl önce, yani 27 Nisan 2007’ye kadar söylemek zordu. Fakat şimdi, yani Erdoğan’ın 27 Nisan muhtırasına karşı duruşu ve sonrasında gelişen olaylar zincirine bakarak kendisini seven sevmeyen herkesin kabul ettiği gerçek bu. 

Eskiden karartmak kolaydı
Başbakan olması sebebiyle Tayyip Erdoğan’ın bütün faili meçhullerin üzerine gitme sorumluluğu var elbette. Nitekim bu konuda duyarlılığını AK Parti İl Başkanları Toplantısı’nda ifade etti. Ancak Türkiye’nin sırlı geçmişinde ‘karakutu’ sayılabilecek bazı hadiseler var. Gerek seçilen hedefler gerekse meydana getirdiği etki dolayısıyla özellik arz eden bu cinayetlerin bir kısmının faili meçhul, bir kısmının tetikçisi malum ancak azmettirenleri meçhul...
Öte yandan dünün Türkiyesi’nde “Çözün bunları” denildiğinde “Peşini bırakın, karşımızda duvar var. Tuğlalardan birini çekersek bütün duvar üzerimize yıkılır” cevabını veren bürokrasiye teslim olmuş bir siyaset vardı. Aynı şekilde devletin en hassas birimi konumundaki istihbarat örgütünde resmi iç yazışma olarak bölge başkanlıklarına “Devlet içinde görev yapan etkili şahısların güdümünde siyasi cinayetler işleyen, haraç toplayan bir terör örgütünün oluşup geliştiği, bu çerçevede aşağıda isimleri yazılı şahısların izlenerek konu üzerinde hassasiyetle durulması...” denildiğinde söz konusu bildirimi durdurup buna ilişkin yazışmayı toplatacak güçte bir çekirdek vardı. Bugün ise siyasi otoritenin iradesine karşı çıkabilecek bir güç, Tayyip Erdoğan’ın talebini savsaklayıp erteleyebilecek bir odak yok.
Teröre, siyasi cinayete kurban verdiğimiz onca hayat arasında değer/önem sıralaması yapmak söz konusu olamaz. Ama şurası gerçek ki sembol niteliğindeki olayların arkasında yatan tablonun gün ışığına çıkarılması, gerçekte pek çok hadisenin aydınlatılması manasına gelebilir.
Karanlık nasıl aydınlanır derseniz çözüm sır değil...
Şu anda emniyet ve MİT yönetimine hâkim olan kadronun “Karartalım, üstünü örtelim” demesi söz konusu değil. Aynı şekilde yargı mekanizmasının geçmişte pek çok örnekte görüldüğü gibi olayları takipsizliğe terk etmesi de. Dolayısıyla çözüm yolunda ilk aşama olarak istediği kadar derine itilmiş, karanlıkta bırakılmış olsun, mevcut bilginin toplanması ve bunlardan hareketle dosyaların yeniden açılması önemli. Sonrasında atılacak kritik adım ise belki de resmi ‘itiraf çağrısı’. 

Suçu aydınlatana teminat
Dünyada suçun aydınlatılmasını sağlayan kişinin soruşturma ve yargılamadan, muaf tutulması garantisi verilmesine kadar uzanan örnekler var. Türkiye’de de 22 Şubat 1962’de Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir liderliğinde gerçekleşen askeri ayaklanma bastırılırken dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün verdiği söz dolayısıyla TBMM’nin 30 Nisan 1962’de özel bir kanun çıkararak isyana katılanlar hakkında soruşturma ve yargılama yapılmayacağının teminatını verdiği unutulmamalı.
Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirebileceği bir diğer husus ise münhasıran bu cinayetleri aydınlatmakla görevli ‘Meclis Soruşturma Komisyonu’ kurulmasını ve bu komisyonun tıpkı iki dönem önce Mehmet Elkatmış’ın başkanlığında çalışan komisyon ciddiyetinde çalışmasını sağlamak.

(Radikal)