"Demirtaş ne dedi?", "HDP ve Kandil, bu kez Öcalan'ı dinleyecek mi?", "Barışın gelmesi için en büyük şart olan PKK silahları gömecek mi?" Çözüm Süreci başladığından bu yana iki yıldan fazla bir süre geçti. Çatışma ve şehit haberleri gelmiyor. Türk, Kürt gençler ölmüyor, anneler ağlamıyor. Fakat baştaki sorular, ilk günden bu yana sorulmaya devam ediyor.

***
Burada saymaya kalksak sayfalara yetmeyecek kadar işler yapıldı devlet tarafından.
Bir kere devlet eski şiddet paradigmasını, inkarı, asimilasyonu Kürtleri reddeden anlayışını terk etti.

Kürtleri ötekileştiren uygulamalara son vererek onları dinledi taleplerini bir bir yerine getirmeye başladı. Her demokratik adım Kürt coğrafyasında sevinçle karşılandı.

Aynı şekilde İmralı da buna uygun şekilde, "Terör" anlayışını değiştirecek söylemler geliştirdi.
PKK'nın veya Kürt siyasetini temsil ettiğini iddia edenlerin burun kıvırmasına rağmen, her adım kardeşliğimizi daha da pekiştirdi, Kürtlerin gönlünü daha bir ferahlattı.

***
Öyleyse niye bu sorular soruluyor? Çünkü iki yıllık süreçte şunlar da yaşandı.
KCK'nın sözde mahkemeleri, yol kesmeler, bayrak indirme sabotajları, hendek kazmalar, 52 kişinin katledildiği 6-8 Ekim olayları gibi şiddet pratikleri devam etti.

Önce 6-8 Ekim'de sokaklara çıkmayan, acıları unutmamış, geçmişle bugün arasında kıyas yapan Kürtler, yaşanlarla ilgili şu soruyu sordu: "Tüm bunlar, barış için yürütülen Çözüm Süreci'nin ruhuna uyuyor mu?"

Bu soruya "Hayır" yanıtını verdikleri için şiddet isteyen PKK'yı da, onun doğrultusundaki HDP'yi de dinlemediler. Sokakları ateşe veren, kurban eti dağıtan çocukları linç edenlerin yaş ortalamasına bakınca, dinlemedikleri anlaşılıyor zaten.

***
Bütün bunlara istemeyenlere rağmen toplumun barışı umudu sahiplenmesi ve Erdoğan'ın kararlılığı sayesinde Çözüm Süreci PKK'nın silah bırakma noktasına kadar geldi.

Türkiye'de sivil Toplum kuruluşları da Barış Sürecine destek vermek, elini taşın altına koymak için güzel işlere imza attı. Mesela Newroz'da Diyarbakır'da son bulan "Barış Treni", sürece sivil katkı sunan çok önemli bir etkinlikti.

Kobani eylemlerinden sonra kolları sıvayan 'Barışa Bak Platformu'nun sözcüsü Cengiz Alğan, 11 ili kapsayan barış treni güzergâhında insanların sadece "Huzur, barış, kardeşlik" dediğini, yarınlardan umutlu olduğunu gördüklerini kaydediyor. Alğan, halkın, eskisi gibi çözüm işini devlete ve güvenlikçi politikalara devretmediğini artık bizzat süreci sahiplenerek Çözümün içinde olduğunu gösterdiğini ifade ediyor.

Aynı şekilde Çözüme sivil katkı için gecesini gündüzüne katan bir isim daha var. O da Bilgi Üniversitesi'nden Barış Akademisi Direktörü İdris Kardaş. Kardaş da Türkiye'nin kolay olmayan bu "barış sürecinde", barışın kalıcı hale gelmesi için, herkesin elini taşın altına koyması gerektiğine inanıyor. Bu gayeyle de somut bir adım olarak Barış Akademisi'ni kurdu.

***
Milletin ve sivil toplumun sahiplendiği barış sürecini, dileriz muhalefet yaptığını sanan politikacılar da sahiplenir ve artık barışa uygun bir üslup takınır.

Yıllardır birçok başbakan veya siyasi liderin istemesine karşın vesayetçi yapılar "Çözüm süreci" gibi kanın akmasını önleyecek bir sürecin başlamasını engelledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararlı tutumu ve "Ölümü dahi göze alarak" bu işe girişmesini deklare etmesiyle başlamıştır. "Kefen" ve "Baldıran zehri" sadece metafor değildir.
Bir cesaret ve inanç göstergesidir.
Barışa, kardeşliğe inananlar kazanacak…

(Aktüel'den)