Lale size ne hatırlatır? Kutsalık? Allah nezdinde erdemin simgesi? Cennette şarap sunan hurilerin çiçeği? Konya Alaaddin Keykubat Sarayı? Osmanlı gizli saray bahçelerinin gül, nergis, karanfil, sümbül ile yan yana yetiştirilen tek çiçeği? Osmanlı hanlarının hükümdarlık simgelerinden biri? Birinci Murat’ın Kosova’da ölürken iç gömleğindeki motif? Kaftan deseni? Sonsuzluğun ve ideal aşkın simgesi? Emirgan Korusu kalabalığı? İstikrar? Rasyonel yatırım kararı? Spekülatif yatırımlar?

İlk defa göçebe Türk topluluklarının resim ve desen sanatına yansıyan lale ve serüveninin İstanbul’dan önce Hollanda’ya ve sonra da dünyaya yayılan serüveni baharın ilk laleleriyle..Asya’dan Avrupa’ya.

Lalenin Asya’dan ne zaman çıktığı bilinmez, ancak ilginç rivayetler vardır. Batı Avrupa’ya geçmeden önce Seylan’dan Portekiz İmparatorluğu’na ticaret yapan Lopo Vaz 1529 yılında gemisindeki Lale soğanlarını Avrupa’ya ulaştırmayı başardığı söylenir. Ancak, Sri Lanka’da lale yetişmediği, o coğrafyadan yola çıkan bir geminin rotasında lale yetiştiren bir ülke olmadığı bilinir. O zaman çiçeği körfezde ticaret yapan İranlılardan veya Babür bahçelerinden almış olabilirler denir. Bunun pek de mümkün olmadığı daha sonra düşünülür. Çünkü günün şartlarıyla 2 seneye yakın süren gidiş-geliş yolculuğu sırasında lalelerin gemide yetiştirilmiş olması da kabul görmemiştir. Doğru olsa bile Lopo Vaz’ın lale manyağı olması gerekir.

Leonardo Da Vinci’nin Meryem ve Çocuk eserinde lale betimlemesi olsa da bu çok erken bir tarihtir diye düşünülür. Da Vinci de Avrupa’nın herhangi bir yerinde lale adının geçtiği belgelere rastlanmadan 1519’da ölmüştür. Ayrıca bu eserin öğrencisi Melzi’ye ait olduğu ve daha geç bir tarihe 1570 civarı olduğu işaret ettiği bilinir.

O zaman geriye sadece Kutsal Roma İmparatoru Ferdinand’ın elçisin İstanbul yolunda laleye rastladığı ve onunla ilgili botanist bir ardaşına yazdığı mektup ihtimali ve lalenin adının tulipan turcarum olmasının dulbend/tulband ilişkisi geriye kalıyor.

“…Edirne’den Konstantiniyye’ye doğru giderken her yerde ziyadesiyle lale bahçesi ile karşılaştık. Türkler buna tulipan derler. Kışın ortasında bu çiçeğe rastlamak şaşırtıcıdır. Lale çiçeğinin kokusu olmamasına rağmen güzelliği ve çok çeşitli renkte olması…. Türkler çiçekleri çok sever, iyi açmış bir çiçeğe birkaç akçe vermekten çekinmezler. Bana hediye olarak verilen birkaç tane lale için yüksek meblağ ödedim…” diye yazar 1554 yılında Osmanlı Sarayı’na I. Süleyman’a doğru giden Kutsal Roma imparatoru Ferdinand’ın elçisi Busbecq. Ancak 1600’lü yılların başında İstanbul’a seyahat eden George Sandys isimli bir İngiliz ise “Türkler yetiştirdikleri çiçekleri yabancılara vermekten çekinirler, bir derviş veya Yeniçeri size lale çiçeği uzatabilir ama bir süre sonra onu elinizden almak ister. Alıp da götüremezsiniz…” diye Busbecq’in dediğini çürütür.

Kısaca lale 1572’de Viyana’da, 1582’de Londra’da, 1593’te Frankfurt’ta ve 1598’de Fransa’dadır ve zamanın en iyi botanikçileri tarafından yetiştirilmeye başlanmıştır. Öyle ki İngiltere kralı I. Charles doğu ile yapılan ticaretin ve İngiliz Levant Kumpanyası’nın yarıdımıyla kraliyet bahçesinde 50’den fazla çeşitte lale yetiştirilmektedir. Tabi aynı dönemde 1630’lu yıllarda İstanbul’da 80 civarında çiçeki dükkanı ve 300 civarında da çiçekçi vardır. Yani Türkler de laleyi bahçelerde ve süsleme sanatında yoğun olarak kullanırlar. Ancak 1700’lü yıllarda artık Osmanlı bahçelerinin lalesi de Hollanda’dan gelir. Çünkü Hollandalı tüccarlar lale ticaretini büyütürler ve Akdeniz’den Kuzey Amerika’ya kadar geniş bir ticaret ağı oluştururlar.

Busbecq’in Leiden şehrindeki botanik bilimci arkadaşına lale soğanı göndermesiyle lalenin Hollanda serüveninin başladığı bilinir. 1600’lü yıllarda lale dikmek, bahçesine sahip olmak prestij ve zenginlik sembolüdür ve bu dönem ‘Lale Çılgınlığı ve Krizi’ olarak nitelendirilecek ani fiyat yükselmesi ve düşmesine sebep olur. Dünyanın ilk spekülatif krizi yaşanır ve ‘lale çılgınlığı’ fiyatların gerçek fiyatlardan sapmasını nitelemek için kullanılır.

Fransız asilzadeler saray kadınlarını etkilemek için sundukları gülün yerine geçer lale. Dikeni olmamasından değil ama çeşitli renklerde, uzun boylu olmasıdır. Hatta lale çılgınlığının sıradan bireylere ve tüccarlara yansımadan aristokratlar arası başlamıştı. Fransız kralı 13. Louis’nin 1615 yılındaki düğünü adeta bir lale geçididir. Kadınlar yakalarındaki elmaslarla değil renk renk lalelerle gösteriş yaparlar ve birbirleriyle yarışırlar.

Bu konuda biraz daha yazmak lazım… Ama bu defa son olarak şunu eklemek isterim;

Ahmet Hamdi Tanpınar, Güzin Dino ile Fransa’nın Louvre Müzesi’nde sohbet ederken başını çıkarmış olan laleler için ‘Bak bunlar da gurbette olan çiçeklerimiz…’ der!