İstanbullular bilir… Almanya’ya gitmek/gelmek için vize almak isteyenler/alanlar da bilir… İstanbul’da Taksim’den Dolmabahçe'ye giden İnönü Caddesi’nde sağ taraftaki haşmetli bina Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’dur… Alman İmparatorluğu 1871’de kurulmuş… Ardından 1877’de ülke dışında yapılan ilk Büyükelçilik binası burası… 1926’dan itibaren de Başkonsolosluk olarak hizmet veriyor…

Binanın kapı, pencere bezemelerinde, çatının üstünde kanatlarını germiş ve gagalarını açmış kartallar, Alman İmparatorluğu’nun kullandığı simgedir… Çünkü o dönemin ulusal marşında şu mısralar var… ‘Baltık bölgesinden / Mosel nehrin kıyısına kadar / Koruyucu kanatlarını açan / Senin kartalındır İmparator’… Eskiden binanın çatısında bronz kartallar varmış ama Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortadan kaybolmuş… Akıbetleri bir türlü aydınlatılamamış…

İşte bu görkemli binanın tören salonunda asılı bahtsız bir tablo var… Son Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Osmanlı askeri üniformasıyla yapılmış yağlıboya tablosu… Bahtsız tablodan önce biraz bilgi vereyim ki tabloya mana gelsin…

İmparator II. Wilhelm 1889, 1898 ve 1917’de üç kez Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret etmiş… Gezip görmek için değil tabii… Ama bu yazının konusu değil… 1889’da ve 1898’deki gelişlerinde Padişah II Abdülhamit tarafından karşılanmış…  Alman İmparator’un İstanbul'da Sultanahmet Meydanı'nda yaptırıp II Abdülhamit’e armağan ettiği Alman Çeşmesi ikinci ziyaretini simgeler…

İmparator II. Wilhelm 15 Ekim 1917'de savaşın sonlarına doğru, üçüncü kez İstanbul’a gelmiş… Savaş son hızıyla sürmekte… Akdeniz’deki İngiliz donanmasından çekinerek trenle gelir…  Sultan Mehmet Reşat onu Sirkeci Garı'nda karşılar… II. Wilhelm bu ziyaretinde Osmanlı subay üniforması ve kalpak giyerek dolaşır…

Alman İmparatorun değişik ülkelere ait askeri kıyafetler giymeye meraklı olduğu da biliniyor… Zaten o dönemler gidilen veya misafir ülkenin askeri kıyafeti giymek de adetmiş… İmparator II. Wilhelm, 1916’da dönemin portre ressamı Max Fleck’e Osmanlı askeri kıyafetiyle bir tablo yaptırır… 236 X 146 cm büyüklüğündeki bu  tabloyu Sultan Reşat’a hediye olarak gönderir…  Üçüncü ziyaret öncesi büyük jest olacağını düşünür sanırım… Ama savaşın o kızgın döneminde Berlin’den trenle gönderilen tablo İstanbul’a kaplumbağa hızıyla ancak 1918 yılının sonlarında ulaşır… Bu da bir başka ilginç konu…

Tablo gelir… Ama durum çok farklıdır… Sultan Reşat 3 Temmuz 1918’de vefat etmiş... Almanya'nın yenilmesiyle II. Wilhelm de 9 Kasım 1918'de tahtı bırakmış… Alman İmparatorluğu yıkılmış, yerine aynı gün Almanya'da Cumhuriyet ilan edilmiş… Kayzer can derdine düşmüş… Trenle Hollanda’ya gitmiş… Gönderdiği hediye tabloyu düşünecek hali yok…

Gönderen can derdine düşmüş… Gönderilen padişah vefat etmiş… Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim’de Mondros Mütarekesi imzalamış… 11 Kasım 1918'de Almanya da mütareke imzalayıp savaştan çekilmiş… Anlaşma uyarınca İstanbul’daki Alman Büyükelçiliği kapatılmış… Büyükelçi Graf von Bernstorff ile diplomatlar Berlin’e dönmüş…

Gazi Mustafa Kemal, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına atanmış ancak  grup komutanlığı kaldırılınca 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geri dönmüş… Harbiye Nezareti’nde Ordu Komutanı olarak göreve başlamış…

Hediye tablonun bahtsızlığına bakın… İşte bu şartlara gelmiş…  Kimse Osmanlı makamlarına ‘Berlin’den hediyeniz ancak geldi, kime verelim veya gelip alın’ veya mesela 'Wilhelm Bey tabloyu hediye etmekten vazgeçti’ dememiş… Alman Büyükelçi de giderken ‘Bu hediye sizin’ deyip bırakmamış…  Veya Osmanlı yönetimi gidip 'Rahmetli sultana gelen hediye ne oldu' diye sormamış vesselam....Böyle bir bilgi varsa da ya Osmanlı veya Alman Dışişleri arşivlerinde olabilir belki... En son 1980’lı yıllarda İstanbul’daki Alman Başkonsolosu Almanya’ya mektup yazıp sormuş... Bu ilginç konuya devam edeceğim…