Sessizlik hakimdi herkeste. Gönül birliği yapmışçasına yüreklere akıyordu yaşlar ve yüzlere takılan `bu kadarmış` gülücükleri.

Elinin, ayağının, sözünün fazla geldiği bir ortamdi. Tavanının sonsuzluk kadar uzak olduğu, beyaz güllerin ve mumların arasında sonsuzluğa yolculuk için hazırlanmış o en değerli insanı ışığa uğurlama günü.

Sırf bir cenaze töreni diye insanların kendilerini ağlamaya zorlamadıkları, içsel yolculuğa saygı duyusun suskülarının duvarlarda yankılandığı ve yürekten sevenlerin bulunduğu bir paylaşım ani. Önceleri ağıtlar, yaşlar, gözyaşları ve feryatların olduğu nice cenazeye katılmış biri olarak bu yaşadığım uğurlamadaki huzurun sebebini anlamakta zorlanmadım dersem yalan olur. Onurlu bir Kabul edişe, sevgi dolu bir saygı duruşuydu herşeyiyle.

Giden, bizlerin ürkütücü bulduğu ölüm olayına vakıf olmuşken; belki bizdik ölen ve bir dirilmeydi ölüm bildiğimiz.

Benim mucize insanım; iyiliği, mücadeleyi, saygıyı ve paylaşımı ailesiyle, çocuklarıyla ve dostlarıyla var gücüyle paylaşan güzel insan; yolun açık, ışığın bol olsun. Görüşmek üzere…

Nefes aldığım her an artık kaçılmaz bir hale gelen sözcük oldu `Ayrılık`.

Ölümüne denilen sevgilerin bitişi.

Asla denilen dostlukların egolar yüzünden savaşlara dönüşmesi.

Çocukların yetiştikleri ortamlara ayak uyduramamaları. Ailelerin bunu anlamama çabaları.

Dini, siyasi, ırkçı yönde gruplaşmalar.

Ayrılık… İlk duyduğunuzda bir sevdanın bitişi gibi algınanan bu kelime artık insanlığın birbirinden uzaklaşması için kullanılır hale gelmişken; yeni nesillere sevgiyi, saygıyı, insanlığı bilmeyip yaşamadıkları ve yaşatmadıkları için suçlamamız ne kadar yersiz değil mi?

Yaşadığınız her ortamda bunlar konuşulur, bunlar yayımlanır, bunlar üzerine sonu bucağı gelmeyen her bir karenin insanın zihnini işlercesine ağdalı ve felsefik konuşmalarla donatıldığı dizileri seyrederken; siz, biz körpecik beyinleri zehirleyip sonra da `insan ol` diyoruz. Ne kadar trajikomik bir durum. Ne yaman bir çelişki. Ne yüzsüzlük bu yaptığımız.

Yan komşusu ermeni diye selam vermeyen, köşedeki bakkal kürt diye alışveriş yapmayan, siyasi partisi ayrı diye evine almadığın akrabaların varken; çocukların bunları yapmasın istiyorsun öyle mi? Olur paşam, olur hanımcığım… Siz yeter ki isteyin; doğurmakla marifet saydığınız ve eğitmek için televizyon önüne, pc önüne bıraktığınız çocuklarınız sanal ortamlarda,kendini önemli gördükleri arkadaş ortamlarında yeni sığınaklar ararken, siz arkadaş dost sohbetlerinde o bilmiş, ipe sapa gelmeyen ezberci hayat görüşlerinizi savunun. Sonra da `herşeyi verdik biz buna neden böyle oldu` diye kendinize temize çıkarma sebepleri doğurun yüzünüzde iki kilo makyaj, altınızda son model araba ve yalancı dostluklarla.

...

Hadi gelin biraz elimizi taşın altına sokalım olur mu?

Şimdi geçip akın bir aynaya?

Kimsin sen?

Nereden geldin? Nasıl büyüdün? Ne yedin ne içtin?

Kaçırma gözlerini, bak, bak daha derinine bak…

Kendini korumak adına üst üste geçirdiğin maskelerin altına bak. Görebildin mi gerçekliğini?

Sokakta saklambaç oynayan, misket oynayan, iki kuruş için boya yapan halini? Oradaysan hala yaşıyorsun demek ki.

Eğer göremiyorsan, basın sağ olsun arkadaşım. Sen öleli çok olmuşta sen farkında değilsin!