AB’de ve bazı AB üyesi ülkelerde ilginç ama bir o kadar da endişe verici gelişmeleri izlemekteyiz.

Almanya’da genel olarak Türkiye söz konusu olduğunda karnesi hiç iyi olmayan Bild Gazetesi geçtiğimiz cuma günü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik olarak kaleme alınan köşe yazısı ve haberlerde onu „Almanya’ya casus göndermekle“ suçlarken „hakaret eder“ nitelikte cümleler sarf etmekteydi.

Bir „çifte vatandaş“ olarak vatandaşı olduğum Almanya, bildiğim kadarıyla bir „hukuk devleti“. Birileri „casusluk suçlaması“ ile gözaltına alınabilinir. Hatta tutuklanabilir. Ancak ortada bir mahkeme kararı yokken „Türkiye Cumhurbaşkanı’nı suçlamaya kadar varan“ iddiaları yaymak kesinlikle „etik“ olmayan bir gazetecilik olsa gerek. Kaldı ki iddialar da çok düşündürücü. Gözaltına alınanlar „Türklerin dernekleri hakkında casusluk“ yapmaktaymışlar. Bekleyip göreceğiz bu konunun altından „ne çıkacak“ ve „gerçek“ nedir!

Bir İç İşleri ve Adalet politikacısı olarak Almanya beni şaşırttı. Çünkü „askeri vesayetin“ olduğu eski Türkiye’nin Almanya’da çevirdiği dolaplara yönelik olarak bu tarz tek bir tepki hatırlamamaktayım. 2002 öncesi kemalist oligarşinin ve asker postallarının altında her on yılda bir darbe yapılan ve demokrasi konusunda özürlü olan „eski Türkiye“ Almanya’da „Atatürk dernekleri“ ve başka isimlerde kurdurttuğu dernekler aracılığıya sadece „muhalif olan ve demokrasi talep eden Türkler“ hakkında „casusluk yapmaz“ ayrıca onları sürekli tehdit ederdi.Hatta Doğan Medya yayın kuruluşunun gazetesi Hürriyet o dönemde bu amaçla çok kullanılırdı. Günümüzde Almanya’da Yeşiller Partisi Eş Başkanı olan Cem Özdemir’e sorabilirler bu konuları. Nedense o yıllarda Türkiye’nin „müttefiki“ Almanya bu konuda oldukça pasifti. O dönemin Türkiye’sinin bizzat paşa rütbeli devlet temsilcileri gelir Almanya’da bir çok kentte toplantılar yapar ve Türkleri „muhbirliğe çağırır“, „muhalif isimlerini toplar“ ve „muhaliflere karşı her yöntemi kullanarak mücadele etmekle görevli derneklerine bol para dağıtırlardı“.

Tüm bunların Almanya’nın haberi olmadan olmasına imkan yoktu. Nedense o dönemde Almanya’da „biz“ çok yalnızdık! Türkiye kemalist oligarşik sisteminin muhafizları „askeri vesayet“ emrinde olanlar Almanya’da dilediklerini yapabilmekteydiler.
Bu konuda Bild Gazetesi’nin tek bir yazı yazdığını hatırlamıyorum.

Anlayacağınız son dönemlerde gündeme gelen gelişmeler gerçekten çok ilginç ve bir o kadar da kaygı verici.

Türkiye demokratikleştikçe ve özgürlükler arttıkça „eski Türkiye’yi yağmalayanlar“ güç kaybettikçe özellikle AB ülkelerinde onlara destek artıyor. En son „14 Aralık“ örneğinde olduğu gibi.

Türkiye’de „Kürtlerle Türklerin barışması“, „Alevi sorununa çözüm bulunması“ ve Türkiye’de artık her politik gelişmenin seçimle belirlenmesinden rahatsız olanlar ve „eski Türkiye’den“ nemalananlar „mafyavari“ yöntemlere başvurarak „eskiye dönmeye çalıştılarında“ hukuk devleti buna müdahale ettiğinde birden „basın özgürlüğü elden gidiyor“ safsatası ile gerçekler çarpıtılmaya çalışılıyor! Gazeteci çete üyesi olamaz mı? Olduğunda hukuk devleti tavır almayacak mı?

AB’deki muhatablarımız kendi ülkelerinde aynı durum olsa acaba ne der ve ne yaparladı?

Bu „çifte standart“ artık çok açık ortada!

AB Türkiye’ye yönelik iddialarında samimi olsa „yargı ve temel hakları“ içeren „23. faslı“ ve „adalet, özgürlük ve güvenliği“ içeren „24. faslı“ açar müzakerelere başlardı. Hiç inandırıcı olmuyor: „Hem 23. ve 24. fasılları bloke edip hemde yargıya ve özgürlüklere müdahale ediliyor!“ diye Türkiye'yi eleştirmek.

AB samimi ise biraz da kendi sınırları içinde olanlara „el atmalı“!

Bir çok AB ülkesinde son AP Seçimi propagandaları yaparken „Müslümanları istemiyoruz“ ya da „İslam Dini Avrupa için tehdittir“ diyerek seçilen vekillerin bazıları geçen hafta Strazburg’ta „Gülen Cemaati’ni“ savunan konuşmalar yaparken oldukça „gülünç“ duruma düştüler. Ancak bu durumun ne derece vahim olduğunu da değiştirmemekte.
AB üyesi ülkelerde yaşayan 13 milyon müslüman sadece son AP Seçimi nedeniyle değil yıllardır her geçen gün daha da artan İslamofobya nedeniyle kaykılanmaktalar.

Sadece Almanya'da artan islam düşmanlığı AB’ye de sorumluluklarını hatırlatmayı gerektiriyor!

Her Pazartesi Günü neredeyse bir „avuç müslümanın yaşamakta olduğu“ Dresden kentinde ortaya çıkan „İslam düşmanı“ „Pegida“ gibi bir grubun baştan bin kişiyle başlayıp son Pazartesi Günü 17 bin kişiye ulaşan eylemci sayısı „Almanya açısından da çok kaygı verici“ bir durum. Son aylarda sadece Almanya’da değil AB genelinde „camilere“ yönelik saldırılar arttı. Hele „yeni cami inşa etmek isteyenlerin“ işi çok daha zorlaştı.

AB Türkiye ile „hatta bizce yanlış bilgiler ile donatılarak“ uğraştığı kadar biraz da AB’de her geçen gün „müslümanlara karşı gücünü arrtıran ırkçılık“ ile de uğraşsa çok iyi olacak.

AB ülkelerinde yaşamakta olan müslümanlar olarak geleceğe endişe işe bakar duruma gelmemiz AB temel değerleri açısından da çok düşündürücü!