Hiç dikkat ettiniz mi… Bankaların genel müdürlükleri genellikle hep haşmetli binalarda… Her halde paranın yanı sıra güç gösterisi… Avrupa’nın önde gelen büyük bankalarından Alman Commerzbank’un Frankfurt’taki genel merkezi 257 metre yüksekliğindeki bir gökdelen…  Bu Avrupa’nın ikinci, Almanya’nın en yüksek ikinci binası… Dünyanın en büyük özel bankalarından Deutsche Bank’ın genel merkezi de Frankfurt’ta her biri 155’er metre yüksekliğinde ikiz gökdelenler…

 

* * *

 

New York’ta Bank of America’nın binası 366 metre yüksekliğinde bir gökdelen… Bu bina ABD’nin altıncı en yüksek binası… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…  Goethe, Faust adlı eserinde arzu ve hırslarına esir olan bir bilim adamının nasıl şeytanın oyuncağı haline geldiğini anlatır… Eserin bir sahnesinde Dr. John Faustos “Paranın gücünün büyüklüğü, benim gücümün büyüklüğüdür” der, Bankalar da belki genel merkezlerinin büyüklüğünü güçlerinin büyüklüğü olarak kabul ediyorlar…

 

* * *

İtalyan yazar Ignazio Silone’nin adını veya Fontamara adlı romanını duydunuz mu… Sanırım çoğu kişi duymamıştır… Geçen yıla kadar ben de hiç duymamıştım.  Geçen yıl İtalya’da katıldığım toplantıda bir İtalyan öğretmen anlatmıştı yazarı… Bulup okumuştum… Adını daha önce duymamış olmama da üzülmüştüm…

 

* * *

Asıl adı Secondo Tranquilli (1900 – 1978) olan yazar eserlerini Ignazio Silone takma adıyla yayınlamış. Mussolini İtalyası’nda Abruz bölgesinin kurak coğrafyasındaki fakir köylüleri anlatıyor.  1930’da yazdığı ilk romanı “Fontamara” ile büyük ün kazanmış… Eser çok sayıda dile çevrilmiş…  İlk kez 1943 yılında Türkçe’ye de çevrilmiş… Akba Yayınları’ndan çıkan romanı Sabahattin Ali çevirmiş… 1950 yılında bu kitabı bir öğretmene hediye ettiği gerekçesiyle Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç hakkında soruşturma dahi açılmış. Neyseki ceza verilecek bir durum olmadığı gerekçesiyle soruşturma kapatılmış…

 

* * *

Romanda şöyle bir sahne geçiyor… Birkaç köylü dertlerini belediye başkanına anlatmak için ilk kez Roma’ya giderler. O güne kadar en yüksek bina olarak sadece köylerindeki kiliseyi gören köylüler, Roma’da bankaların yüksek binalarını görünce çok şaşırırlar. Köylülerden biri “Galiba bunlar da başka tanrıların kiliseleri” der. Bankaların genel müdürlüklerinin haşmetli, yüksek binaları İtalyan yazarın romanındaki gibi galiba paranın tapınakları…

 

* * *

İşte paranın haşmetli bir binası daha Frankfurt’ta yapıldı. Avrupa Merkez Bankası’nın binası… Frankfurt’un Ostend semtinde Main nehri kıyısında…  165 ve 185 metre yüksekliklerinde, poligon şeklindeki 41-46 katlı ikiz kuleler… Onlara ilaveten üçüncü bina da tarihi eser özellikleri korunup elden geçirilen eski sebze-meyve toptancı hali binası… 2010’da temeli atılan binaların 1.3-1.4 milyar Euro’ya mal olacağı söyleniyor. Daha önce kentte çeşitli binalara dağılmış ofislerde 2 bine yakın çalışan Aralık ayında yeni binalara taşındı. Ancak resmi açılış 18 Mart günü yapılacak… Mütevazi açılışa Euro’ya dahil ülkelerin merkez bankaları başkanları ile Frankfurt Anakent Belediye Başkanı katılacak… Çok sade bir tören yapılacak. O gün zaten merkez bankaları başkanlarının aylık olağan toplantısıymış… Çalışanlar da her günkü gibi işlerine devam edecek.

 

* * *

 

1 Kasım 2011’den beri Avrupa Merkez Bankası’nın başkanı  68 yaşındaki İtalyan bankacı Mario Darghi… 2006-2011 arasında İtalya Merkez Bankası Başkanlığı yapmış… Dünya Bankası’nda çalışmış… Floransa ve Harvard Üniversiteleri’nde profesör olarak ders vermiş… Doktorasını Boston’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) Nobel ödüllü iktisatçıların yanında yapmış… Dev İtalyan şirketlerin yönetim kurullarında bulunmuş…

 

* * *

 

Küçük yaşta kaybettiği babası da İtalya Merkez Bankası’nın önemli yöneticilerinden olan Draghi’nin çok espritüel bir kişi olduğu da biliniyor. Frankfurt’ta dinozorlarıyla dünyaca ünlü Senckenberg Müzesi Salonları’nda geçen yıl Avrupa’nın önde gelen bankacılarına, ekonomistlerine bir yemek düzenlenmiş. Yemeğin onur konuğu da Mario Draghi… Ekonomi dergilerinde yazdığına göre, Daghi yemekte yaptığı konuşmada çok sevdiği bir fıkrayı da anlatmış… (Manager Magazin 14 Mayıs 2014 – Avrupa’nın son hükümdarı)…

 

* * *

 

Anlattığı fıkra  şöyle; Acil kalp nakli yapılacak yetişkin bir hastaya sormuşlar… Üç seçeneğin var… 5 yaşındaki bir çocuğun kalbi… Hasta “Olmaz yaşı çok genç” demiş… Bir yatırım bankacısının kalbi var… Hasta “ O da olmaz… Yatırım bankacıları acımasız, kalpsiz oluyor” demiş… Üçüncü seçenek olarak “75 yaşında ölen bir merkez bankası yöneticisinin kalbi var” var demişler… Hasta, “Tamam onun kalbini istiyorum… Çünkü merkez bankacılar kalplerini hiç kullanmazlar…” diye cevaplamış… Draghi’nin fıkrasına göre, merkez bankacılar kalplerini kullanmıyormuş ama bana göre Mario Draghi tam da kalbiyle hareket ediyor… 18 Mart’ta Avrupa Merkez Bankası binasının resmi açılışı için sade bir tören yapılması bence bunun en açık örneği…

 

* * *

Çünkü Avrupa Merkez Bankası’nın binalarından biri olan eski toptancı hali insanlık suçuna sahne olan bir yer… 1941 yılından itibaren Naziler Frankfurt’taki Yahudileri toplama kampına göndermeden önce bu halin bodrumda topluyormuş… 1920'lerden itibaren Avrupa'nın en büyük toptancı halinin bodrumuna getirilen Yahudiler, buradan trenlere bindirilip toplama kamplarına gönderiliyormuş.  Bunlar olurken sanki bodrumda bir şey yokmuş gibi üstte ticaret her günkü gibi devam ediyormuş…

 

* *

Bodruma getirilip her şeyini devlete bıraktığına dair zorla kağıt imzalatılan Yahudiler’den tren yolculuğu için bir de  50 Reichsmark para alınıyormuş. Bu insanlık suçu 19 Ekim 1941’de başlayıp 15 Mart 1945’e kadar sistematik şekilde devam etmiş…  Gestapo, 19 Ekim sabah saat 07:00’den itibaren Frankfurt’ta Westenend semti ve civarından tam 1180 Yahudi erkek, kadın ve çocuğu toplayıp kilometrelerce yürüterek halin bodrumuna getirmiş…

* * *

Bodrumda insanlık dışı şartlarda geceyi geçiren Yahudiler ertesi sabah yük trenine doldurularak bugün Polonya topraklarında olan Lodz/Litzmannstadt toplama kampına gönderilmiş. 21 Ekim 1941 günü saat 13:00’de kampa ulaşan trenden inenlerden sadece üç kişi hayatta kalabilmiş… 11 Kasım’da bu kez Frankfurt’un kuzey ve doğu semtlerinden 1160 Yahudi, yine halin bodrumundan Minsk toplama kampına gönderilmiş… Bu gidenlerden sadece iki kişi hayatta kalmış… 1942’den sonra gönderilenlerden hayatta kalan yok…

 

* * *

Buradan aralarında Majdanek, Izbica, Sobibor, Theresienstadt’ın olduğu çeşitli toplama kamplarına yaklaşık 12 bin Yahudi ölüme gönderilmiş… Naziler insanlık suçunu son güne kadar işlemeye devam etmişler… Frankfurt’un Amerikan kuvvetleri tarafından kurtarılmasından 11 gün önce yani 15 Mart 1945 günü dahi 5 kişiyi buradan toplama kampına göndermişler…

(Bilgi için:  Kommission für die Geschichte der Juden in Hessen (Hrsg.), Dokumente zur Geschichte der Frankfurter Juden 1933-1945, 1963, S. 507-517 - Deportationsbuch der aus Frankfurt am Main gewaltsam verschickten Juden in den Jahren 1941-1944. Nach den Listen vom Bundesarchiv Koblenz, 1984)

 

* * *

Bu acı olayla ilgili 1997 yılında halin duvarına bir plaket çakılmış… Avrupa Merkez Bankası araziyi ve hal binasını satın aldıktan sonra tarihi öneminden dolayı hal binası yıkılmadı. Şimdi yaklaşık 8,5 milyon Euro sarf edilerek bodrumdaki bölmeler ve rampa müze yapılıyor. Toplama kampına gönderilen Yahudilerin sözleri, yazdıkları bodrumun duvarlarında muhafaza ediliyor.

* * *

Euro’nun patronu olarak nitelenen Mario Draghi hakkında yazılan o kadar çok şey varki… Çocuk yaşlarda önce bankası babasını, ardından eczacı annesini kaybetmiş… Roma’da kökleri 1551’e kadar giden ve hümanizm, hristiyan doktrinine dayanan ünlü Jesuit okulu Massimiliano Massimo’da okumuş… Draghi, gösterişli davetlerden de hoşlanmıyor… Mutlaka gitmesi gereken görkemli davetlerden ilk ayrılan oluyor…

* * *

Avrupa Merkez Bankası’nın açılışının çok sade olmasının nedeni muhtemelen eski hal binasından ölüme gönderilenlerin anısına hürmet… Draghi’nin hobilerinden biri de dağcılık sporuymuş… Rehber eşliğinde dağlarda gezmeyi seviyormuş… Dağların haşmeti insanı çoğu zaman ürkütür… Dağda gezerken bir yandan yalnızlık, sessizlik diğer yandan da sonsuzluk düşüncesi doğar insanda…

* * *

Kısa bir süre önce 27 Ocak’ta Auschwitz Toplama Kampı’nda Naziler tarafından ölüme gönderilenler anıldı… Törene New York’tan gelerek katılan 85 yaşındaki Roman Kent’in sözlerini hatırlayalım… Kamptan kurtarılanlardan Kent, yaptığı konuşmada tam da bu sonsuzluğu çarpıcı bir şekilde ifade etmişti. Roman Kent şöyle diyordu… “Kampta bir dakika bir gün gibiydi… Bir gün ise bir yıl… Bir ay ise sonsuzluk gibiydi… Bir insan yaşamında kaç tane sonsuzluğa dayanabilir”… Sanırım Mario Draghi de eğitimin verdiği humanizmin ve dağcılık sporunun yarattığı sonsuzluk duygusuyla sade töreni tercih ederek insanlığa bir işaret veriyor…