Kimbilir beni ne kadar özlemişsinizdir!

Haksız da sayılmazsınız, koca bir hafta bu! Sizin yerinizde olsam ben de beni deliler gibi özler ve tek bir yazımı daha okuyabilmek için geri kalan ömrümün en az beş yılını gözümü kırpmaksızın fedâ edebilirdim.

Öyle ya, öldü mü, kaldı mı, ne oldu bu adama?

Ama sizin yerinizde olsam!

Lâkin zaman ben ben olmayacağıma göre kimi özleyebilirdim ki?

Onun için en iyisi her şeyi yerli yerinde bırakarak kaldığımız yerden devâm etmek, ama yine de beni bu kadar özlediğiniz için teşekkürler! Vallâhi ilâç gibi geldi. Tabii özleyeceğinizi elbet kat’iyyetle biliyordum, çünki ben okuyucularımı en az lisansüstü eğitim almış yâhut ona muâdil gönül ferâsetine sâhib kimseler arasından seçdiğime göre sizler özlemeyecekdiniz de kim özleyecekdi?

Öte yandan gelen mesajlardan istisnâsız hepsi meslekî istikbâlime müteallik derin endîşeler ifâde etdikleri için üzülmedim desem de yalan olur.

Bâbıâlî’deki her kesintinin buruk ve sürekli bir vedâ anlamı taşımadığını herkese anlatmalıyız!

Bence buna en iyisi kendimizden başlayabiliriz.

Bakınız, bir tesâdüf, daha evvelsi gün “Sabah”dan bir hanım arkadaş, on gün izne (Ama sâdece İZNE!) çıkdığını, bunda şaşılacak bir şey olmadığını ve Allah kısmet ederse filanca târihde yine çakı gibi köşesinin başında olacağını yemin-billah îlân etme gereğini duydu.

Neden duydu acabâ?

Neyse, bugünden îtibâren tekrar dostlar arasında olmanın heyecan ve helecânı içindeyim.

Önce neden bir hafta ara verdiğimi îzâh edeyim. Gerçi artık öncesi de pek kalmadı, neredeyse yazının sonuna geldik ama dil alışkanlığı işte:

Bir büro nakli yüzünden bütün elektronik bağlantılarım ansızın yokolduğu için hem bir yolunu bulup metinlerimi yurddışından İstanbul’a ulaştırma “telâşı” seviyesinden tedrîcen hafif tertib enfarktüslere tahavvül eden çırpınmalarıma son vermek hem de Yazıişleri’ndeki muhatabım olan Editör (Acabâ “editris/éditrice” mi deseydik?) Sabriye Ergin Hanım’ın düzenini bir Yağmur Bey’in yazısı ha geldi ha gelecek gerginliğiyle daha fazla bozmamak için bâri bir hafta izin alayım da her seferinde aynı kargaşalık çıkmasın istedim. O sırada bütün gayretimle bağlantılarımı tekrar sağlarım diye düşünüyordum. Ama planlı olarak ara verdiğimi ve 3 Şubat’da tekrar başlayacağımı belirtdiğim not anlaşılan pek dikkati çekmemiş olacak ki okuyucular, eksik olmasınlar, merâk etmişler.

Durum budur!

Aslında bu sütun yazılarının amacı önemli güncel olayları değerlendirmek. Şahsî hikâyeler anlatmak değil ama o kadar okur müdâhil olunca bu hikâye de artık şahsî olmakdan çıkdı. Onun için değindim.

Son olarak başka bir güncel olayı değerlendirerek bitireyim en iyisi:

Demin haberleri tararken şu başlığa rastladım:

“Cumhurbaşkanı Gül’ün Köşk’de verdiği öğle yemeği sona erdi.”

Acabâ zeytinyağlılardan ne vardı.

(STAR)