İkinci Barış Harekatının son günü olan 16 Ağustos 1974`den beridir Kıbrıs adasında bir tek kurşun atılmadı. Bunun nedeni adaya barışın gelmiş olması değil, Rum Milli Muhafız Ordusundan (RMMO) çok daha güçlü olan ve dünyanın dördüncü büyük ve güçlü ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK)  bir parçası olan Türk Barış Kuvvetlerinin (TBK)  adadaki varlığıdır.

 

Benim yarım asırdan fazla bir zamandır yakından tanıdığım Rumlar, İkinci Barış Harekatından bu güne kadar geçen zaman dilimi içerisinde kendilerini güçlü hissetmiş olsalardı,  hiç bir anlaşmayı, hiç bir uluslarası kuralı dikkate almaz, hayali bir gerekçe yaratıp Kıbrıslı Türklere saldırır, katliamlar yapar, arkasından da 21 Aralık 1963 ' de yaptıkları gibi "Türkler isyan etti " deyip birde üstünden çıkarlardı.

 

Ama adada TBK'nın varlığı, gücü ve 1974 yılında ortaya koyduğu muharebe yeteneği Rumları bir maceraya atılmaktan şimdiye dek korudu. Zaman zaman megalomani yani büyüklük kompleksinde kapılırlar ve 15 Mayıs 1919'da yaptıkları gibi Ankara'ya kadar Anadolu'nun batı yarısını fethetmek gibi hayallere kapılırlar veya da 1974 yılında yaptıkları gibi Türkiye'yi ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde Türkiye'nin garantörlüğünü yok sayıp adada Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ilan ederler ve Yunanistan'a ilhak olduklarını açıklarlar.

 

Rum'dur bunlar, herşey beklenir kendilerinden.

 

16 Ağustos 1974 günü, İkinci Barış Harekatı'nın başlamasından yaklaşık 60 saat sonra,  New York ile aramızdaki saat farkından olsa gerek, akşam üstü BM Güvenlik Konseyi

Ateş Kes çağrısı yaptı ve Türk Ordusu ilerlemeyi, RMMO'da kaçmayı durdurdu. Maraş'lı Rumlar da, Türk Ordusu'nun korkusundan bir gün evvelsinden boşalttıkları şehre, bir gecede sınırlar belirginleşmiş olduğundan ateş kes'ten sonra geri dönemediler.

 

Türk Barış Kuvvetlerinin adadaki varlığı S. O. F. A.'ya (Status Of Forces Agreement) yani Askeri Güçlerin Statüsü Antlaşması'na göre yasal konumda ve Kıbrıs Adasında yaşayan iki ana halk olan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bir Barış Antlaşması imzalanmadan da sona ermeyecek veya da farklı bir statüye dönüşmeyecek.

 

Anayasamızda yer alan geçici 10.cu madde, Polisimizin ve Güvenlik Kuvvetlerimizin statüleri, SOFA ve Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında imzalanacak Ateş Kes Antlaşması ile birebir ilintili ve bağlantılı.

 

Politikacılar ve siyasiler, her ne kadar siyasi erk'i ellerinde tutuyorlar ve hükümeti oluşturup devleti yönetiyorlarsa da, taraflar arasında son 45 yıldır sürmekte olan müzakereler barışla sonuçlanmadan ve "Ateş Kes Anlaşması" imzalanmadan Anayasamızdaki Geçici 10.cu maddenin değişmesi teknik olarak olanaksız ve yanlış olur.

 

S. O. F. A.'nın bir çok kişi tarafından bilinmeyen bir sonucu da,  aynen II.  Dünya Savaşında Fransız Vichy Hükümetinin Alman ordularının tüm masraflarını ödediği gibi barış antlaşması sonrasında ortaya çıkacak yeni devletin veya da antlaşma olmazsa Kıbrıslı Rumların, 20 Temmuz 1974 tarihinde adanın Rumlar tarafından bozulan statüsünü 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek I. Madde 4'e göre yerine tekrardan koymak için müdahale eden ve o günden sonra da adada varlığını sürdürmek zorunda kalan Türk Barış Kuvvetlerinin,  Ateş Kes Antlaşması imzalanana dek yaptığı tüm masrafları ödemek zorunda olduğudur.

Bunu ben iddia etmiyorum,  içtihat haline dönüşmüş uluslararası kurallar söylemekte.