Bir sınıf öğretmeni haftanın son günü sınıfına giriyor ve öğrencilerine:“Bu hafta sonu ailenizle neler yapmak istersiniz?” diye sorup,cevaplarını bir kâğıda yazıp getirmelerini istiyor... Ve maalesef kağıtları okuduğunda neredeyse tamamının AVM ye gitmek veoyuncak, dijital oyun, yemek, giysi ve daha birçok şeyi satın almak hayalleri ile dolu olduğunu görüyor…”

Gelecek nesillerimize… Yani çocuklarımıza… Çağın vebası diyebileceğimiz bu hastalığı nasıl bulaştırıyoruz? Gözümüzden dahi sakındığımız evlatlarımızı, dipsiz bir kuyu olan tüketim hastalığının pençesine nasıl terk ediyoruz?

Küçükler sadece büyüklerini, öğretmenlerini, ebeveynlerini ve arkadaşlarını taklit ediyorlar… Dolayısı ile sorun onlarda değil, onlara; saadeti, huzuru ve saygınlığı tüketimde bulabileceğini düşündüren yetişkinlerde! Daha bizler her gün daha fazla yemek, giymek, kullanmak ve gösterişte bulunmak için neler alacağımızı düşünürken, yani hırslarımıza ve isteklerimize hâkim olamazken, onlara doğru tüketimin nasıl olması gerektiğini nasıl öğreteceğiz?

Gelin bu yazımızda sizlerle, önce bu hastalığa bir tanı koyup sonrada tedavisinin nasıl olabileceğine bir bakalım… Gelin önce biz farkında olalım ve sonrada çocuklarımıza bu farkındalığı aşılayalım…

Öncelikle önemli bir soruya cevap aramakla başlayalım… Tüketmek ve ihtiyaçlarını gidermek insan oğlunun yaşamına devam edebilmesi için bir zorunluluk ise, o zaman; bu ihtiyaç olan eylem ne zaman bir tehdit oluşturuyor?

Sorun tam olarak söz konusu ihtiyaçlarımızın ne olduğuna doğru karar veremiyor olmamızdan kaynaklanıyor aslında. Yani bir an geliyor, bir şeyin ihtiyacımız olduğuna inanıyor veya bir şekilde onların ihtiyacımız olduğuna inandırılıyoruz… Nihayetinde ise ihtiyacımız olmayan veya pek faydasını göremediğimiz şeyleri satın almaya ve tüketmeye başlıyoruz. Hatta bırakalım fayda görmeyi, birçok zaman bizlere maddi ve manevi çok ciddi zararları olan şeyleri tekrar tekrar tüketme eyleminde bulunuyoruz. Kilo olarak geri dönen fazla yemekler, giymediğimiz elbiseler, yeni modellerini aldıktan sonra; bunu da lazım olursa kullanırım dediğimiz eski telefonlar ve kullanmadığımız düzinelerce eşyalar…

            Maalesef yeni dünya düzeni tüketim üstüne kurulmuş durumda. Televizyonlar, filmler, kitaplar, sokak duvarları ve hatta okullar yani çokluklarımızı yetiştiren eğitim kurumları… Her yerde bize bir şeylerin ihtiyacımız olduğunu söyleyen reklamlar, tabelalar ve uyarılar! Bitmek tükenmek bilmeyen bir satın alma yarışı ve tüketim çılgınlığı… Yeni açılan mağazaların önünde yığılan gruplar, indirimden mal koparmak için kavga eden insanlar ve aslında bir öncekinden pek de farkı olmayan ürünün yeni modelini almak için bir gece önceden sıraya giren sadık müşteriler(!)…

            Yıllarca giyilip eskitilen elbiseler ve gidebileceği son noktaya kadar bir şekilde tamir edilip kullanılan eşyalar çok geride kaldı. Günümüzde hemen her şey daha ömrünü doldurmadan moda denilen canavara yenik düşmeye başladı… Borçla dolu olan kredi kartlarının daha mevcut borcu ödenmeden, açılacak olan limitin nereye gideceği belli olur hale geldi. Ve sonunda, komşusu aç iken tok yatamayan bir toplum, şimdi sahip olduğu fazla şeyleri meziyet olarak görüp bir üstünlük kurduğuna inanmaya başladı…

            Cinayetler, soygunlar, gasplar ve intiharlar… Borç batağına düşmüş, ay sonunu getiremeyen veya heves edip elindeki üç kuruşu peşinat yaptıktan sonra gerisini ödeyemeyip elindekini avucundakini hiç fiyata kaptıran kurbanlar. Kendilerine hâkim olamadıkları için hüsran olmuş hayatlar… Ya da en azından emeğini ve alın terini birtakım heveslere feda eden milyonlar… Her birisi bu kötü alışkanlığın bir başka kara yüzü…

            Mutlu olmak için tüketen insanlar, sonunda mutsuz olduğunda çözümü tekrar tüketmekte arıyorlar. Şunu alsam başka bir şey istemem diyenler, onu elde ettiğinde çok daha fazlasını istiyor ve nihayetinde daha fazla mutsuz oluyorlar. Bunca varlık ve nimet içinde yokluk çekenler, kazananı olmayan bir yarış içine girip, bahşedilmiş olan yaşamlarını boş yere heba ediyorlar…

            Aslında tüm mesele aklı selim olarak düşünüp hareket edebilmekte. Kısa bir düşününce fark edebileceğimiz ve bizlere sunulan o kadar nasihat ve yol var ki… Zaten bu yazımızda ki gayede yeni bir şey önermekten ziyade hali hazırda var olan çözümleri daha iyi anlatabilmektir.

            İnsanoğlu ölçülü olmayı, neyin ihtiyacı olup neyin ihtiyacı olmadığına iyi karar verebilmeyi ve sahip olduklarına şükredip sahip olamadıkları içinde üzülmemeyi öğrenebildiği zaman aslında bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmış demektir. Saadetin ve üstünlüğün sahip olunan şeylerin kendisi ile değil, onları nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili olduğunu bilenler, dünyanın en bahtiyar insanlarıdırlar. Hiçbir ekonomi ve finans kitabında yazmayan, ama aslında dünyanın en karlı ve huzur verici yatırımları olan hayır ve iyiliğin lezzetini alabilmiş insanlar, nelerin onların ihtiyacı olup nelerin olmadığını çok iyi bilirler.

            Bir yetim sevindirmenin, bir hastanın şifasına vesile olmanın ve bir talebenin yetişmesinde az ya da çok tuzu olmanın hiçbir mal ve eşya ile eşdeğer tutulamayacağını bilenler çocuklarını da bu hastalığa teslim etmeden yetiştirebilenlerdir.

            Değerli okurlarım, tasarruf etmek ile cimri olmak ve cömert olmak ile müsrif olmak arasındaki farklara dikkat etmeliyiz. Doğru ihtiyaçlarımızı tespit edip temin etmeli ama heveslerimizin bizden istediklerine dur demeliyiz. Vakti zamanında benim olmadı, ben yokluğunu gördüm o görmesin veya arkadaşlarının var onun neden olmasın diyerek çocuklarımıza onların zararına olacak şeyler almayalım. Daha da önemlisi alacaklarımızı ise bir ödül sistemine bağlayıp, onların sorumluluklarını yerine getirmesinde bir vesile olarak kullanalım. Aksi halde, onları da tüketim ağına düşürür ve dipsiz bir kuyuya itmiş oluruz.

            Unutulmamalıdır ki, yokluğu görmeyenlerin varlığın kıymetini bilmeleri çok zordur.

Dolayısı ile, ebeveynler ve öğretmenler olarak önce kedimiz doğru birer örnek olmalı ve evlatlarımızla öğrencilerimize gerekli eğitimleri vermeliyiz. Ara ara ben nasıl bir tüketiciyim? Diye düşünmeli, gerekirse çevremizde bulunanlardan bu konuda fikir ve öneri talebinde bulunmalıyız. Ve tabii ki, çokça okumalı ve daha doğru bir tüketici olmak için gayret sarf etmeliyiz…