Hoş sohbet, ılık ılık akan günlerin ardından bir sabah direnişe uyandı kulakları, gözleri.


Kendi dünyalarında yok olup gidişlerinin büyüsü dağılıverdi birden yaşadıkları topraklardaki insanların birbirlerine olan öfkelerine şahit olduklarında. Kadında adamda sadece izliyorlardı olup biteni medya denilen kutudan. Ki o kutu bile neredeyse kör, sağır, dilsiz olmuşcasına başka başka konulara değinip, ara ara alt yazı geçmekle yetiniyordu olayları. Kadın ve adam çalışma odalarına çekilip bilgisayarlarını açarak neler olup bittiğini öğrenme telaşına düştü birden.


Aşk elbette önemliydi, elbette yaşamsal nefesti ama yaşam güvenceniz, özgürlüğünüz yoksa duygularınızı ve kendinizi yaşamanızda imkansızdı.


Kadın


Çekildiği odasında yaşanan olayları gördükçe ve duydukça içinde yıllarca yok edip bastırmaya çalıştığı o asi ruhu ayaklanıvermişti. Gencecik çocuklara polisin, hükümetin yaptıklarına alev alev öfke saçıyordu. Demokratik bir ülkede yaşadıklarına gözleri or bir şekilde inandırılıp aşk ve seda peşinde koşan, evlerinde bilgisayar başından kalkmayan, kendi yemeklerini bile almayıp analarından isteyen bu gençlik sokaklarda yılların suskunluğunu susuyordu. Hak istiyordu. Saygı istiyordu. Adalet istiyordu. Hiç bir siyasi kimlik altında değil bunu sadece halk olarak yapıyorlardı hemde. Günlerce takip etti Kadın olanları. Derin bir suskunluğa dalıp gitmiş sanki varlığındaki hücreler taker taker bedenini benliğini terk etmişçesine dona kalmıştı. Acı çekiyordu yaşananlardan ama lal olan dili çözülmüyordu. Gözlerinden istem dışı akan yazlar durmuyordu ve aslında Kadın bile bilmiyordu bu halinin sebebini, belki de bilmek istemiyordu. Adam ara ara kendine getirmeye çalışsada kadını onunda ruhu büyük yaralar almıştı sanki. Gözleri nemli nemli bakıyorlardı birbirlerine.


Adam


Olayları ilk duyduğunda hiç şaşırmamıştı çünkü nicedir biliyordu nelerin olacağını. Ve hazırlıklıydı yaşamsal olarakta içsel olarakta herşeye. İlk bir kaç gün internet üzerinde doğru ve temiz bilgi akışını desteklemek için uğraştı. Çünkü halk her an galyana gelip niçin bu yola çıktıklarını unutabilirdi. Öfke ile direnmedeki aşk duygusu kolkolaydı çünkü hep ve bu yanılgıya düşürdüğünde bireyi sonu gelmeyen acılara, yanlışlıklara surukleyebilirdi. Susmanın bitmesi doğru ifade ile olmalıydı. Ofke ile dillenen her ifade hakliligi haksizliga donusturebilirdi. Bu bir uyanıştı. Bu bir bir olma haliydi. Herkes yaşam hakkına sahip çıkmayı öğreniyordu.


Adamı üzen kadınının bu dibe çöküşüydü. Hazır değildi henüz bunlara biliyordu. Onun dünyasındaki kırılganlıklardan kaynaklı dibe çöküşlerin fazlaca olacağının farkındaydı nitekimde öyle olmuştu. Yemeden içmeden kesilmiş halde gözlerinde yaş kurumuyor ama dönmüş gibi harekette edemiyordu kadın. `Zamanı geldiğinde kendine geleceksin gülüm, şimdi bırak kendini ve zorlama!` dedi kadına.


Olayların başlangıcından bu yana 10 gün geçmişti ve ortam sakinleşmek yerine Türkiye ve dünya çapında yayılmıştı. Hak ve adalet için herkes yan yana yürüyordu çarpık düzene isyanını dile getirmek için.


Sabah kahvelerini içerlerken kadın birden ayağa fırlayarak adama; `Kalk hadi Taksim`e gidiyoruz!` dedi.


Adam; `Neden?` diye sordu sadece… `Neden?`


Kadın anlam veremediği bu soruya tüm dünya ayaklanmışken bunun nedeni mi olurdu hiç? `Nasıl neden? Destek için?`


`Neye destek için?` dedi adam gözlerini çakmak çakmak olmuş içinden binlerce duygu ve düşüncenin geçtiği gözlere hiç kırpmadan dikerek.  Kadının öfkelendiğini nefes alışının hızlanmasından anlayabiliyordu ama kadının sebebini bilmeden davranmasını istemediği için bu sorguya zorluyordu. Bilerek isteyerek, nedenini niçinini bilerek hareket etsin istiyordu. Yoksa sadece kitlesel bir hareketin içinde boş boş olmasının anlamı olmayacaktı hem kendisi hem genel için.


Derin bir nefes aldı kadın; `İstediğim için. Yeterli mi?` dedi adama.


Adam gene sordu `Neden?`


Kadın ` Nedeni çok ama en çok böyle hissettiğim için!` dedi.


Gene aynı soru geldi ` Neden?`.


Kadın ağzını açıp ne derse desin aynı soru geliyordu `Neden?`.


Patlama anına geldiğini görebiliyordu adam kadının ve ` Nedenini bana söylemeden ve kendin öğrenmeden seninle gelmeyeceğim. Önce sebebini bilip inanmalısın ki birileri senin arkandan gelebilsin. Sen bilmezsen inanmazsan kimseye anlatamaz ve inandıramazsın. Duygularınla sadece istiyorum diyorsun, haklısında ama unutma duygular düşüncelerin ürünüdür seni bu duyguya iten sebepleri bulmalısın önce.` dedi ve sustu adam.


Tam da gardını almış ağız dolusu kızıp bağırmayı planlayan kadının tüm sözleri uçup gitti dilinden ve tek bir kelime kaldı semada asılı, beynine yüreğine işlercesine; `NEDEN?`.


NEDEN?


NEDEN?


NEDEN?


Biliyordu belki ama dile gelip ifade edecek kadar değildi bunun cevabı. Duygularını yöneten düşünceleri neydi ki?