Tek bir soru ile saatler, günler geçirdiği kimliğinden sıyrılmayı başaramıyordu bir türlü. Yaşamsal tüm yetilerini yitirmişcesine, zorunluluklar dışında kımıldayamıyordu bile.


Neden?


Neden?


Neden?


Sosyal medyadan takip ettiklerinin karşısında nutku tutulmuştu sanki. Savaş vardı sokaklarda, insanlar birbirlerini eziyor, devlet halkı yok sayıyor, polis iki arada bir derede ne yapacağını şaşmış halde savruluyordu ordan oraya.


Aşkı bulmaya adanmış bir yürekle yaşayan kadının içindeki her şey darma duman oluvermişti birden. Kişisel oluşum sürecinde, aşk, yaşam savaşı verirken hücrelerinde, sosyal sorumluluk adına ne yapması gerekirdi ki?


Adam sanki her şey normalmiş gibi devam ediyordu hayatına ve kadın anlamsızca izliyordu sadece. Sanırım baktığım yer yanlış diye düşündü kadın.


Adam; Kişiler uyanmadan toplum uyanamaz, sendeki karmaşanın farkındayım ancak unutma kişiler bilinçli oldukları sürece toplu hateketler her zaman doğru sonuca ulaşır. Sana bu yüzden neden sorusunu sordum, neden gitmek istiyorsun. Gitmeden de çok şey yapılabilir. Lütfen biraz bakış açını değistirmeye çalış emin ol daha az canın yanacak. Savaş asla bir çözüm değildir, ne bireysel ne de toplumsal çözüm.


Kadın sadece dinledi ve korunma isteğiyle dolu bir halde babasına teledon açtı. Kaç yaşında olursan ol baban yaşoyorsa hala çocuksun diyordu bir yazar. Babamın kanatları altında bir çocuk olamaya çok ihtiyacım var diye iç geçirdi.


O gece babasıyla konuştuğunda telefonda, olaylarla ilgili fikrini almak istedi babasının ama babasının hiçbir seyden haberi yoktu. Şaşırmıştı babası anlattıklarını duyunca, eminmisin diyordu bu ülkede mi oluyor bu anlattıkların? Ben ne televizyonda ne gazetede anlattıklarınla karşılaşmadım diyordu. İyi geceler dileyip telefonu kapadığında şaşkınlığı bir kat daha artmıştı kadının. Anasının babasının ve belki anadoludaki çoğu kişinin hiç bir şeyden haberi yoktu. Nasıl olabilirdi ki bu?


Aslında biliyordu sorduğu sorunun cevabını ama bilmemeyi tercih ediyordu.


Huzursuzluk tüm hücrelerini hükmetmişti adeta. Geçmiş, gelecek, şuan her şey birbirine girmiş dalga geçer gibi gülüyorlardı sanki kadına.


Kendine doğru yola çıkma zamanıydı belkide. Gölgede yaşayamazdı ya insan varlığı tekamül ettiği sürece. Ve o nicedir bir yüreğin gölgesinde soluklanır, acılarının, geçmiş sancılarının dinip iyileşmesi için medet umar duruma gelmişti. Sokaklarda bir halk uyanırken kadın kendi uyanışının adımını atmaya başlamıştı, beynine yıldırıp düşmüş gibi sıçrayarak yerinden.


Bazen tüm geçmiş denilen dalkavuğa inat, sen, sende olanı alır yanına, elinde bir bavulla kendi hikayeni yazmaya gidersin. Her ne olursa olsun nokta koymaman gerektiğini öğrenmişsindir hayatın getirdiklerine. Başlangıcı olmadan sonrasının olduğuna inanıyorsan yaşadıklarının aptal bile iltifattır sana.


Bol üç noktalı cümlelerden oluşsun yazmaya gittiğin hikayen. Nokta koyacak kadar küstah olma hiçbir şeye.


Yolu açık olsun, ben, kendimi yaşamaya, yazmaya gidiyorum DİYEBİLENE...