Mevsimden midir, hep aynı mevzuları konuştuğumuzdan mıdır nedir, elim kaleme gitmiyor.

Tarifi imkansız haldeyim; ne yazmak ne konuşmak istiyorum.

Çekip gitsem diyorum; gidemiyorum; 'viran olası hanede evlad ü ıyal var.'

Ne yapsam?

Darbeleri, darbe soruşturmalarını matine suare konuşmaktan da acayip sıkıldım.

Başka konulara yelken mi açsam?

* * *

Suriye'de olan biteni ilk günden beri büyük bir rikkat ve dikkatle takip etmeye çalışıyorum.

İçim yanıyor ama yazamıyorum!

'Barika-i hakikat müsademe i efkardan doğar' durağında hiç kimse bağdaş kurmak istemiyor.

Suriye hakkında yazmak artık bir kampa dahil olmak anlamına geliyor.

Diriliş muştucusu, 'bu şehrin en uzak ucundan koşarak gelen bir adam gibi' haykırdı: 'Batı İslam dünyasına tuzak kuruyor...'

Dönüp bakmadınız.

Bir süre önce sevgili dostum Şaban Abak, 'Sınırların birleşmesinden bahsediyorsunuz fakat Suriye, Hatay üzerinde hak iddia ediyor' diyen bir öğrenciye, Sezai Bey'in, 'Evet, Hatay Suriye'nindir! Hatta Ankara ve Konya da Suriye'nindir. Nasıl Şam, Bağdat bizimse...' karşılığını verdiğini (Sezai Karakoç belgeselinde) anlatmıştı.

Müstevlilerin sınırlarını tarumar eden, tuğyana karşı tevhidi, fitneye kaştı ümmet bilincini işaret eden bu sesi hepimiz alkışlamış, dosta düşmana karşı göğsümüzü gererek terennüm etmiştik.

Şimdi mezhepleri, mezhepçiliği konuşur hale geldik.

İçim yanıyor ama yazamıyorum.

* * *

Gazetemizin 'Sultanahmet'i hangi kafa kışla yaptı' manşetine bakınca, aklıma 'Minareler süngü / Kubbeler miğfer / Camiler kışla / Müminler asker...' şiiri geldi.

Ki, bu şiiri okuduğu için Başbakanımız zindan yatmıştı.

Ne tuhaf bir devran...

Dün 'Camiler kışlamız' dediği için Sayın Erdoğan'a demediğini bırakmayan CHP'liler, bugün (camilerin ahır yapıldığı eleştirilerine karşı) 'savaş döneminde camiler kışlamızdı' şeklinde savunma yapmaya başladılar.

Ne tuhaf bir devran...

* * *

TFF, PFDK veya etik kurul raporuna falan sardırayım diyorum.

Gülmekten öte geçemiyorum.

* * *

'Muhafazakar sanat' veya 'İBB Şehir Tiyatroları' hakkında yazayım diyorum, olmuyor.

Olmuyor; çünkü anında burnumdan solumaya başlıyor, öfkemi kontrol edemiyorum.

Susuyorum.

* * *

O reklamcıyla o köşe yazarı kızcağızın tek celsede boşandığı haberini okuyorum.

Sonsuza dek süreceğine inandığı 'büyük aşkı' uğruna kanser hastası eşini boşayan o adamın evliliğinin bir yıl bile sürmediği konuşuluyor.

Benim aklıma (nedense) magazin gazetecilerin dilerinden düşürmedikleri 'Aşk yaparken yakalandılar' ifadesinden mülhem, 'Evlilik yaparken yakalandılar' sözü geliyor.

(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)