Bu sözü hep yanlış anlar insanlar. Yahut yanlış yöne çekerler. "Uzaktan sevme" yi "platonik aşk" olarak adlandırır ve mevzuyu da bu yöne çekerler. Bir kere Platonik aşk uzaktan sevmek değildir. Her zaman dediğim gibi; bunun böyle olduğunu sananların Platon hakkında zerre kadar bilgileri yok, doğal olarak Platonik aşk konusunda da bilgileri yok. Bir insanı uzaktan sevmek, onun hayatında olabilmek için bir şeyler yapmamak, onu sevdiğini ona hissettirmemek ve buna rağmen "aşktan ölüyorum" demek olsa olsa mazoşizm olur, amiyane tabirle salaklık olur. Hayat çok kısa ve yaşanabilecek onca güzel şeyi tepmek, hiçbir şey yapmadan karşılık beklemek anlamsız. Ve bunun adı kesinlikle "Platonik Aşk" değil. Neyse. Konumuz da platonik aşk değil zaten. Konumuz aşkın tek kişilik olup olmadığı.
Benim önermeme göre aşk tek kişiliktir, çünkü kişiye ait bir duygudur. Çok da tatlı ve değerli bir duygudur. İlk sıkıntılı dönemi atlattıktan sonra (yemek yiyememek, sürekli onu düşünmek, hiç bir konuya odaklanamamak, aşık olduğunuzu kendinize itiraf edememek vs.) yerinizde duramazsınız. Enerjiyle dolarsınız. Her yeni doğan gün sizin için anlamlı bir gündür aşık olduğunuzda, çünkü dışarıya çıktığınızda onunla karşılaşma ihtimaliniz vardır ve sevdiğinizle geçireceğiniz bir dakika, hatta bir anlık bakış bile sizin için hazine değerindedir. (Bir de o gözler ışıl ışıl "seni gördüğüme sevindim" diyorsa "zaman dursa da böyle kalsak" dersiniz.) Giyiminize dikkat eder, kendinize bakarsınız. Yediğiniz yemeğin tadını alırsınız. Nefes aldığınızı hissedersiniz. Çok büyük dertleri bile görmezden gelir, tek derdinizin aşk olduğunu düşünürsüz. Her konuya olumlu yaklaşırsınız ve her yaptığınız işte daha da başarılı olmaya başlarsınız. Böyle gider bu... Ve dikkat edin bu esnada karşılıklı bir aşk yaşamıyorsunuz. Henüz sevdiğinizde aynı duygular uyanmamış olabilir ve hatta uyanmayacak bile olabilir.
Şimdi daha da önemli olan noktaya gelelim ama önce sevmek ve aşık olmak durumlarının ayrımına varmamız gerekiyor. İnsan sevebileceği insanları seçebilir ama aşık olacağı kişiyi seçemez. Bu mitolojide dahi böyle tarif edilir. Eros bir insanı hedef alır, okunu gönderir ve iş biter. Her şey bir anda olur. Neyzen Tevfik bu kısmı çok güzel anlatır;

İhtimal vermezsin, hem inanmazsın,
Ateşler sarmıştır, sen uyanmazsın,
Mestolduktan sonra artık yanmazsın
Gönlüm gibi hikmet peymanesinde.

Taptığın mihraplar çöker bir anda,
Her sey olmus bitmiş gibi meydanda
Tutustu çıraglar, sevda devranda
Yanıyorum sazın teranesinde.

Mihrap:Umut bağlanılan/tapılan yer.
Çerağ:Mum.
Terane:Ezgi/nağme.

Yani her şey bir anda olabilir ve ihtimal dahi vermeyeceğiniz, o ana kadar umursamadığınız birine aşık olabilirsiniz. Onu tam anlamıyla tanımıyor bile olabilirsiniz. Yani sizin sevdiğiniz, o tatlı duyguyu beslediğiniz kişinin, sizin duygularınızla, sizin zihninizde yarattığınız kişiyle alakası dahi olmayabilir. Bakın hala tek başımıza ilerliyoruz.
Şimdi buradan diğer aşıklara geçelim. Bakalım Baki ne diyor;

"dide-i encüme kühl olmag içün eflake
gird-bag ile çıkar hak-i deri döne döne"

Bildiğim kadarıyla şöyle diyor Baki; "(Sevgilinin) Ayağının tozu yıldızların gözüne sürme olmak için, girdap olup gökyüzüne çıkar". Yani sevgilinin bastığı toprak ve oradan çıkan tozlar dahi öylesine değerlidir ki, ancak yıldızların gözüne sürme olarak çekildiğinde layık olduğu yeri bulmuş olur. Varın sevgilinin ayağı ne kadar değerli siz karar verin artık. Peki dünyada böylesi övgüye, böylesi sevgiye layık bir erkek ya da kadın var mıdır? Tabi ki yoktur. Mesele sadece Baki'nin bakışında, onun taşıdığı "Aşk" duygusundadır. Ve bu muhteşem şiirin ortaya çıkmasındaki tek sebep budur. Sevgili ise sadece bir materyal, bir aracıdır.

Şimdi iki kıssa vererek pekiştireyim konuyu. Birincisi Mecnun ile iglili. Padişah Leyla'yı görmek ister. Mecnun'un uğruna çöllere düştüğü güzel Leyla'yı merak etmektedir.Leyla huzuruna geldiğinde çok şaşırır. Çünkü Leyla gayet sıradan bir kadındır ve hatta çekici bile değildir. Padişah:
-Mecnunu bu hale koyan senmisin? Sen güzel değilsin ki! Hatta çok çirkin bir kadınsın!
Leyla lafı yapıştırır.
-Padişahım, Mecnun'un gözleriyle bakman lazım.

İşte mesele tam olarak böyledir. Mecnun'un gözlerindedir her şey. Aşktır Mecnun'u o noktaya getiren, Leyla'nın bir takım özellikleri değil.

Şimdi diğer kıssaya geçelim. Yine bir adam bir kadını çok sevmiş.Aşkına beklediği kadar karşılık alamamış. Şiirler yazmaya başlamış aşkına. Öyle güzel şiirler yazmış ki ünlü bir ozan olmuş ve şöhreti tüm avrupa'ya yayılmış. Yıllar sonra bir şiir dinletisini bitirip sahneden indiğinde bir çift yaklaşmış yanına. "Merhaba" demiş kadın heyecanla. Şair gayet sıradan bir şekilde merhaba demiş. Kadın bu karşılığı alınca şaşırmış. "beni tanımadın mı?" Şair cevaplamış "Hayır?" "Nasıl olur?" demiş kadın. "O şiirleri benim için yazdın. Sana o şiirleri yazdıran benim!" Şair cevaplamış; "Madem marifet sendeydi kolundaki adam niçin şair değil öyleyse?"

Sanırım şimdi konu yeteri kadar pekişti. Aşk tek kişiliktir ve çok güzeldir. Ama bir de her iki tarafta da zuhur ettiyse tadından yenmez :) Duygular karşılıklı olduğunda, aşk haricinde daha önce tatmadığınız duyguları tadar, daha önce yaşamadığınız şeyler yaşarsınız. (Çünkü bunları yaşamak için illaki iki kişiye ihtiyacınız var.) Birbirinizin aklından geçenleri okursunuz. Sadece bakışlarınızla konuşabilirsiniz. Herhangi bir konudan konuşurken bile aynı anda aynı cümleler dökülür ağzınızdan, şaşkınlıktan donup kalır sonra kahkahalarla gülersiniz ve bir süre sonra alışırsınız bu duruma. Birinizin içinden söylediği şarkıyı diğeri dışından (hem de tam yerinden) seslendirmeye başlar. Aranızda telepatik bir bağ oluşur. "Keşke bugün bana şunu alsa" dersiniz, sevgiliniz o şeyle gelir kapınıza. Tesadüf sınırlarının zorlandığını görürsünüz. Böyle gider bu....

Güzeldir aşık olmak. Platonik aşkla aptal olmayı birbirine karıştırmayın. Değerini bilin. Bir şeyler yapmak için çaba gösterin. Belki karşılığını bulamazsınız ama "ben elimden geleni yaptım" dersiniz ve gözünüz arkada kalmaz. Pişmanlık duymazsınız. "Acaba nasıl olurdu?" demezsiniz. Ya da belki karşılığını bulursunuz ve uzun süreli harika bir ilişki yaşarsınız. Belki ilişkiniz uzun da sürmez. Ama kısa da sürse o yaşadıklarınız sizin en güzel anılarınız olarak kalacaktır emin olun. Bu dünyada hiç bir şeye sahip değiliz. Sahip olduğumuz tek şey duygularımız/hissettiklerimiz. Ve o duyguların en güzeli, yani aşk sizde ortaya çıktığında onu değerlendirmek için elinizden geleni (çam devirmeden/etik dışına çıkmadan/yanlış şeyler yapmadan) yapın. Ne zaman öleceğimiz belli değil. Kefenin cebi yok ama aşkımızı cebimizde değil ruhumuzda taşıyoruz. Bu yüzden doldurabildiğiniz kadar doldurun ruhunuzu
.