Fransa ve Yunanistan'daki seçimlerin ardından bazı yorumcular Avrupa'daki siyasi çekim merkezinin sol ve sağdaki uçlara doğru kaydığı sonucunu çıkardı.


Söz konusu analizlere bakılırsa bu endişe verici gidişata dair yapılan açıklamalardan biri, Müslüman karşıtı hoşgörüsüzlüğün artışı. El Cezire'nin internet sitesinde Britanya Müslüman Konseyi'nin eski Genel Sekreteri Muhammed Abdül Bari, İslamofobiyi "Avrupa'nın yeni siyasi hastalığı" diye niteledi. Bari'ye göre, göçmen karşıtı, Müslüman karşıtı ve aşırı sağcı partiler ekonomik sıkıntıyı ve kemer sıkma önlemlerini avantaja çevirmiş görünüyordu. Bari ayrıca gelecekteki Müslüman karşıtı bağnazlığın ana akıma doğru yaklaşacağı korkusunu dile getiriyordu.


Washington Post gazetesinde ise ünlü köşe yazarı Anne Applebaum, Avrupa'daki son seçimlerin hepsinde merkezin aşırı uçlar tarafından yenildiğini yazdı. Applebaum şunları söylüyordu: "Fakat Avrupa'nın dört bir tarafına baktığımda, rahatsızlık dalgasını nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum, zira aşırı sağ veya soldaki partilerin büyük çoğunluğunun birbiriyle, merkezdekilerle olduğundan daha fazla ortak noktası var. Genel olarak Avrupa, küreselleşme ve göçmen karşıtı partiler bunlar. (...) Hepsinin ötesinde, kemer sıkmaya karşılar: Ulusal hükümetlerine, uluslararası tahvil piyasasındaki yabancılar tarafından ve Avro bölgesindeki kendi üyelikleri sebebiyle dayatıldığına inandıkları bütçe kesintilerinden nefret ediyorlar."


Bu yorumların birçoğunun meseleyi neden yanlış ele aldığını anlatmak isterim. Bilhassa Yunanistan'da, bazı alarm verici seçim sonuçlarına tanık olduğumuz kesinlikle doğru. Nazi sembollerini kullanan, göçmenleri Yunanistan'dan atmak isteyen ve şiddet içeren çatışmalara karışan alenen faşist bir partinin, Altın Şafak'ın Yunan Parlamentosu'na girmesinden şahsen büyük rahatsızlık duyuyorum. Oyların yüzde 7'sini aldılar. Fakat Yunan seçimlerinin asıl galipleri, yüzde 25'ten fazla oy alan radikal sol partilerdi. Bütün bu galipleri tek bir aşırılıkçılık potasına koymamak konusunda dikkatli olunmalı. Hem faşistler hem solcular AB ve IMF'nin dikte ettiği kurtarma planlarına karşı çıkıyor. Fakat benzerlikler burada sona eriyor.


Solcularla ilgili sorun, Yunanistan'ı bu felakete sürükleyen iki ana akım partiye yüklenmeleri veya her iki merkez partisindeki yolsuzluklardan ari olmaları değil. Her iki noktada da haklılar. Mesele şu: Radikal sol mevcut sorunlardan bir çıkış yolu bulmaya, sözgelimi kemer sıkma planlarında AB'nin geri kalanı tarafından da kabul edilebilecek ayarlamalar önermeye istekli değil. Avrupa'nın ekonomik büyüme planlarına yeniden odaklanılmasına verdiği destekle bilinen François Hollande'ın seçilmesi faydalı olabilir, fakat bu ancak Yunanlıların kendi aralarında, protestocuları tatmin eden, fakat Yunanistan'ın alacağı dış yardımı da yerle bir etmeyen bir uzlaşma zemini bulmaları halinde mümkün.


Avrupa'da İslamofobinin yükselişine geri dönelim. Son birkaç yıldır çeşitli Avrupa ülkelerinde seçmenlerin yüzde 15 ila 20'sinin, sürekli olarak İslam'a yüklenme yoluna başvuran radikal sağ partilere oy verdiği inkâr edilemez bir gerçek. En son örnek Marine Le Pen'le gençleşen Ulusal Cephe'nin Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 18 oranında oy toplaması. Fakat bu seçimlerde İslamofobinin nihayetinde kaybettiren bir tutum olup çıktığını görmek ilginç. Geçen pazar yapılan ikinci tur öncesinde Nicolas Sarkozy, Le Pen'in göçmen karşıtı ve Sosyalistleri Müslüman köktenciliğe karşı yumuşak olmakla suçlayan söylemine yaklaşarak, bu aşırılıkçı seçmenleri çekmeye çalıştı. Sonucunda ilk turda yüzde 9 oranında oy alan merkezci François Bayrou, sosyalist aday Hollande için oy kullanacağını, zira Sarkozy'nin geleneksel Fransa değerlerine ihanet etmesinden nefret duyduğunu açıkladı. Hollande'a zaferi getiren yüzde 3-4'lük farkın içinde, muhtemelen ılımlı Bayrou seçmeninin bir bölümü de vardı. Amerikalı yorumcu Juan Cole'un Informed Comment adlı internet sitesinde yazdığı gibi: "Sarkozy, göçmenlere nefret saçan zehirli dili ve laik Sosyalistlerin Fransa köylerinde Müslüman teokrasiyi yaydıklarını iddia eden korku tellallığını benimseyerek, aşırı sağı kendisine oy vermeye ikna edemediği gibi, merkezi de uzaklaştırmayı becerdi."


Çıkarılacak en önemli dersler şunlar: 1. Radikal sağ ve solu aynı kefeye koymadan önce iki kez düşünmek lazım. Ortak bazı noktaları var, fakat birçok başka noktada da farklılar. 2. İslamofobi, Avrupa seçmeninin belli bir azınlığını çekiyor, fakat çoğunluk bunu reddediyor.

(ZAMAN gazetesinden alınmıştır)