Soğuk bir kış günü ve vücudunuzun her bir köşesi ağrıyor, belki de biraz ateşiniz çıktı.

Yine Grip oldunuz!

Fakat bu seferki doktor sadece istirahat etmenizi söyleyip reçete vermeden sizi uğurlardı.

Şansınıza ‘kötü’ bir doktora denk geldiniz!


Hepimizin vardır böyle bir anısı değil mi. Bizi elimiz bos eve gönderen ‘işe yaramaz’ doktor. 

Peki ama neden? 

Yataktan kalkamayacak kadar rahatsız olduğumuzu gördükleri halde, herkesin kullandığı o antibiyotiği neden vermezler bize acaba? 

Sanırım son yıllarda bunun sebebini haberlerde çok duyar olduk: antibiyotik direnci. 

1928 yılında İskoç araştırmacı Sir Alex’in penisilini keşfi ile dünya karanlık bir dönemden daha aydınlık bir döneme geçiş yaptı. Daha önce ölümcül enfeksiyonlar olarak bilinen kulak, gribal ve idrar yolu enfeksiyonları gibi bir çok enfeksiyon artık rahatlıkla kontrol altına alınıp tedavi edilebiliyordu.

Penisilin ile beraber bir kaç çeşit daha antibiyotik, yani bakterilere karşı gelebilen ilaçların keşfi ve geliştirilmesi ile yirminci yüz yıl insanlık için bir dönüm noktası oldu.

Fakat yanlış ve hatalı kullanım sonucu, bu ilaçların artık etkilerinin azaldığını görüyoruz... 

Çok sık kullanılan ve tedavi süreci bitmeden yarıda bırakılan antibiyotikler bunun başlıca sebeplerinden bir kaçı.

Bir haftalık bir antibiyotik tedavi sürecinde, üçüncü güne geldiğimizde şikâyetlerimiz azaldı veya geçti diye tedaviyi yarım bıraktığımızda, vücudumuzda henüz daha temizlenmemiş olan mikroorganizmalar, kullandığımız antibiyotiği genlerine kodlayıp ona karşı bir direnç mekanizması geliştiriyorlar. Ve bir gün stres, yorgunluk, yanlış beslenme gibi sebeplerden dolayı bağışıklık sistemimiz düşüşe geçtiğinde harekete geçiyorlar.

Ama nafile – o antibiyotik artık bize iyi gelmeyecektir..! 

Doktorumuzun bize vereceği başka bir antibiyotiği de yine bu şekilde kullandığımız zaman, bu bakteriler ‘superbug’ diye bilinen ve bir çok antibiyotiğe karşı direnç gösteren, tedavi edilmesi çok zor veya imkânsız olan bir hal alıyorlar. 

Ve gelinen son noktada ise, araştırmalar elimizde kalan ‘colistin’ adli son antibiyotiğe karşıda bakterilerin direnç geliştirdiğini gösteriyor...

Yani dünya o eski karanlık günlerine geri dönmenin esiğinde! 

Peki şimdi ne olacak? 

Her ne kadar yeni antibiyotikler geliştirilmeye çalışılıyor olsa da, bu oldukça pahalı ve uzun bir süreç. Her hangi bir ilacın araştırılıp, geliştirilip, piyasaya sürülmesi en az on yıl sürüyor. Ayrıca bu yöntem pekte uzun vadeli bir çözüm olmayacaktır bizim için. Zira yeni antibiyotikler kullanılmaya başlandığı anda bakteriler bos durmayıp bu yeni antibiyotiklere karşıda direnç mekanizması geliştirmeye başlayacaklardır. 

Dolayısı ile artık biz insanlar, elimizdeki bu nimetlerin değerini bilip kendimize biraz çeki düzen vermemiz lazım. Artık har vurup harman savurmamalıyız.

Bizi elimiz bos eve gönderen doktorumuza da kızmayıp, esasen ona teşekkür etmemiz lazım.

Çünkü ne demiş atalarımız... “azı karar, çoğu zarar”. 

Sağlıcakla kalın efendim...

  

Not: Dünyaya gelen minik mucizemizden dolayı yazılarıma uzun bir müddet ara vermiştim. Fakat bundan sonra onun izin verdiği müddetçe ara ara sizlerle buluşmaya çalışacağım inşallah :)