Son liderler görüşmesinde yaşananlar, Anastasiadis’i tanıyanlar için hiç şaşırtıcı değil.

Kimseyi saymayan ve kafasına göre hareket eden Rum Yönetimi Başkanının kendini haklı çıkarmak için yalanlara tevessül etmesine de şaşırmıyoruz.

Bundan iki yıl kadar önce “Anastasiadis’in yaptığı şımarıklığı Eroğlu yapsaydı…” başlıklı yazımda da, buna benzer bir hadiseyi kaleme almış, Anastasiadis’in toplantı odasında yaptıklarını, orada bulunan bir yetkilinin ağzından şu sözlerle anlatmıştım: ““Eroğlu’na, ‘Talat-Hristofyas nelerde anlaştı bakalım, işimize gelenleri alalım’ deyip durdu. Aynı şeyleri defalarca tekrar etti. Hatta bir ara zabıt tutan kişi bile durdu, bekledi. Çok gergindi. Yanındakilere kızdı. Mavroyannis’i ve Mavroyannis’in yanındaki bir kızı azarladı. Çantasını topladı. ‘Uyku vaktim geçti’ dedi. Her gün siesta yaparmış, o gün yapamamış! Sigaranın birini yaktı, birini söndürdü. ‘Bayram günü buluşalım’ dedi. (Birkaç gün sonra Ramazan Bayramıydı.) Türk tarafı ‘bayramda olmaz, Cumartesi olsun’ deyince, ‘Cumartesi benim dinlenme günüm, olmaz’ yanıtını verdi. Hatta dalga geçer gibi, ‘bayramları varmış!’ dedi. Sonrasında bir anda parladı, gözlüğü fırlattı, çıktı gitti…”

Bu tıynette biri Anastasiadis. Kendini masanın hakimi sanan, kimseyi saymayan, takmayan, umursamayan, “uykum geldi, sizin yüzünüzden uyuyamadım” diyecek kadar ciddiyetsiz…

Kapıyı çarpıp giden, Türk tarafının salonu terketmesinin ardından “ben sigara içmeye gitmiştim, gelecektim” diyecek kadar da pişkin.

Velev ki sigara içmeye çıkmış ve dönecek olsun. Arkadaşlarımızla otururken bile odadan ayrılacak olsak “müsaadenizle” deriz ki Anastasiadis, böyle bir toplantının ortasında kapıyı vurup, langır lungur çekip gidemez. Bırakın bağırıp çağırıp odadan çıkmasını, izin istemeden çıkması bile saygısızlık ve (Akıncı için) geri dönüş nedenidir.

Gelelim senaryosunu Nikos Anastasiadis’in yazdığı ‘Lier’s comedy’nin ikinci perdesine; BM Özel Sekreteri Eide, tüm bu olanları es geçip, Anastasiadis’in geri geleceğini, Türk tarafının çekip gittiğini söyledi cümle aleme. Zaten Akıncı ve ekibi çıkar çıkmaz BM’yi arayıp “çıktılar” raporu vermiş Akıncı’nın neden çıktığını söylemeden! Taşı çatlatacak sabrıyla ve ketumluğuyla meşhur Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, “Eide olanların yarısını anlatmadı, yarısını da gizledi. Eide, gerçeklerin bir kısmını söyleyip diğer kısmını saklayarak kendine ait güveni sorgulatır hale gelmemeli” sözleri, bir patlamadan daha fazla şeyler ifade ediyor.

Peki Eide neden yalan veya eksik söyledi? Anlatalım; Şimdiye kadar gelen tüm BM yetkililerini gerek DNA’larında bulunan lobicilik becerileriyle, gerek yalanlarla, gerekse tehditlerle pıstıran ve “Türkleri de bir dinleyelim” diyen BM yetkilisini anında istenmeyen adam ilan eden Rum Yönetimi, son olayda da Eide’yi tehdit etmiş.

Zira Politis Gazetesi, “Anastasiadis Eide’ye kimin önce ayrıldığını söylemesi şeklinde şart koştu” başlıklı haberinde Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in, Eide’yi kabul etmek için, müzakerelerden ayrılanın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı olduğundan bahsetmesi şeklinde Eide’ye şart koştuğunu yazdı.

Sadece Kıbrıslı Türkleri değil, tüm dünyayı parmağında oynatan ve lobicilikteki başarılarıyla haksızken haklı pozisyona geçmeyi başaran Rumlara kızmak değil, oyunu, onların taktikleriyle oynamak gerekiyor aslında. Kapıların açıldığı 2003’ten bu yana, Güney Kıbrıs’a giden birçok Türk’ün aracına zarar verildiği, birçok Türk darp edildiği halde, Güney’den Kuzeye geçen tek Rum’a zarar verilmemiş olmasını bile anlatmadık BM’ye. 15 ayda Kıbrıslı Türklere yönelik 7 vaka meydana geldiğini, Kıbrıslı Türklerin bu anlamda Rumlara güvenmediğini, geçtiğimiz günlerde Meclis’ten geçen “Enosis Plebisitinin okullarda kutlanması” gibi olayların Türkiye’nin garantörlüğünü olmazsa olmaz kıldığını açıklayamadık.

Velhasıl; Rumların, masadaki, “Türkiye’den gelen suyu” ve “ileri saat uygulamasını”, “dağdaki bayrağı” bahane edecek kadar mesnetsiz lafazanlıklarına ve şımarıklıklarına dur deyip, geçmişi konuşmaya başlamalı artık… “Türk askeri işgalci… Rum mallarını gasp ettiler” dediklerinde de Türkiye’nin neden gelmek zorunda kaldığı, köylerinden, evlerinden kovulan, ekonomik baskılara maruz bırakılan, devletin tüm imkanlarından mahrum edilen Kıbrıslı Türklerin alacağı tazminatlar konuşulmalı; ki Kıbrıslı Türklere yapılanlar ve uğradıkları zararlar Ortega Raporunda mevcut. 1974’ün, sebep değil sonuç olduğu anlatılmadıktan sonra bu şımarıklıkları çok yaşarız biz.