Dün akşam Amsterdam'da Aşık Veysel programının ilki icra edildi. Program şehir merkezindeki Yunus Emre Enstitüsü salonunda gerçekleşti. Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçılarından Sait Döşkaya ve Cafer Üvenç Aşık Veysel’in türküleriyle gönülleri kah coşturdu, kah düşündürdü. Bir Anadolu Ozanı olan Aşık Veysel adeta bizlere hayat, insan, ahiret, yaratılış, sadakat, insan ilişkileri konularında ders verdi. Konserde hızımızı alamayınca, Yunus Emre müdürü Fatih Okumuş’un odasında misafir sanatçılarımız bir mini konser daha verdiler. Ve vakit bir hayli ilerledi. 

Hollandalı misafirim Mohamed El Fers ve Aziz'le son tramvaya zor yetiştik. Amsterdam West'e geldiğimizde saat nerdeyse 23.45 olmuştu. Tramvaydan inince karşımızda Ata Can Cafe vardı. Hollandalılar ayak üstü bir şeyler yiyorlar ve sohbet ediyorlardı. Aziz, ısrarla bir şeyler ikram edeyim dedi. Saatin ilerlemesine rağmen rengarenk görünen Cafe'ye girdik. Bar'ın arkasında bulunan, ismini sonradan hatırladığım Cemal abi bizi görünce çok şaşırdı ve heyecanlandı. Hiç beklemediği bir anda karşısına çıkınca eli ayağına karıştı.
Hemen, abi ne yersiniz pizza atayım mı? Başka bir şey? Söyleyin diyordu heyecanla. Bu saatte yemek yenmezdi. O zaman rahat uyumanız için size ayran ikram edeyim dedi. Sodalı ayrana karar verdik. Mekanda üçlü beşli gruplar halinde Hollandalılar vardı. Mekanın iç dizayınından Cafe'nin daha çok Holllandalılara ve mahalle sakinlerine hitap ettiği belliydi. 

Soda ve ayranımızı karıştırıp, işte Türklerin içeceği bu diye konuşmaya başlamıştık ki, Cafe'nin bir köşe duvarında, kağıt para koleksiyonu arasında Muhsin beyin fotoğraflarını görüverdim. Gözlerime inanamadım. Tekrar dikkatle baktım. Hayret dedim kendi kendime. Cafe Hollandalıların devam ettiği bir mekandı. Bu fotoğrafların burada ne işi olabilirdi? diye düşündüm. Şaşkınlığım devam ediyordu. Yanımdakilere belli etmeden Cafe'nin diğer duvarlarına bakmaya başladım. Tam arkamda ne göreyim; Türkevi Derneği’nin  yıllar önce Balkanlarla ilgili bir program çerçevesinde Kütahya'da seramik üzerine bastırıp dağıttığı tarihi Mostar köprüsü asılıydı. Şaşkınlığım bir kat daha arttı.

Biraz sohbet ilerleyince, Cafe sahibi Cemal abimizle taa öğrencilik yıllarından, Amsterdam Fatih Camiinin bulunduğu Rozengracht'daki Patatcı (patates kızartması yapan lokanta) dan tanıştığımızı öğrenmiş oldum.

Aşık Veysel programından sonra yaşadığım bu sürpriz beni ziyadesiyke etkiledi. Hem Yunus Emre’deki  programda hem Cafe’de gönüllerin dostu Muhsin beyin Aşık Veysel ile olan ilişkisi aklıma geldi. Bir görüşmemizde anlatmıştı. Muhsin bey Aşık Veysel’i ziyaret etmiş. Orada solcular da varmış. Muhsin beyi orada görünce ‘bunun ne işi var burada’ diye homurdanmışlar. Oysa Muhsin bey, daha çocuk yaştayken Aşık Vesyel’i ziyaret eder, Veysel Muhsin beyin başımı okşarmış...

Evet. Bu gece, aradan yıllar geçmesine rağmen hatıralar canlandı. Amsterdam, öğrencilik yılları, Sivas, Muhsin bey… Ve dahası milletimizin gönlüne taht kuran Muhsin beyin sevgisi, hatırası hiç hayal edemediğim bir mekanda bile fotoğraflarla da olsa yaşatılıyor. Ve bir başka hatıra ise yaptığınız hiç bir işin boşa gitmediği. İnsana hizmet unutulmuyor. Millet hafızasına yazılıyor ve vicdanına kazınıyor yapılanlar. Siz unutsanız bile, bir gün, hiç beklemediğiniz bir anda ve yerde karşınıza çıkıveriyor. O zaman biz iyilik yapmaya devam edelim.