HÜRRİYET okurlarına merhaba diyorum öncelikle... Meslek hayatımın otuzuncu yılında, basınımızın “amiral gemisi” Hürriyet’te yazmak benim için büyük mutluluktur.

Yazı hayatıma 1980 öncesinde MHP’nin yayın organı olan Hergün’de başlamıştım. Soğuk Harp dönemiydi, Türkiye’de sağ-sol kavgasının acılı yıllarını yaşıyorduk. Sonra, bir hapislik fasılası ve 1986’dan itibaren Tercüman’da yöneticilik ve 19 yıl Milliyet’te yazarlık... Bu kadar yıl Milliyet’te birlikte bulunduğum bütün yöneticileri ve çalışanları dostlukları için teşekkürle anıyorum.

Öyleyse niye Hürriyet?.. Hürriyet amiral gemisidir de ondan...

Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’na, bütün yazı işleri ekibine ve Hürriyet çalışanlarına gösterdikleri sıcak hüsnü kabul için teşekkür ediyorum.

Taraf ve objektif

Yazılarımın logosu yirmi yıldır “Objektif”tir. Üstad Peyami Safa köşe yazılarında “Objektif” logosunu kullanırdı, ona imrenerek ben de bu logoyu seçmiştim. Aynı logo ile, yıllardır sürdürdüğüm çizgide yazmaya devam edeceğim.

Dürüst yazar, doğru bildiklerini savunan yazardır.

Peki objektiflik? O başka bir şeydir; karmaşık olgularda resmin bütününü görme gayretidir.

Objektifliğini yitiren bir taraftarlık, insanı coşturur: “Biz” daima iyiyizdir, haklı ve akıllıyızdır!.. “Onlar” ise daima kötü, haksız ve art niyetlidir! Hatta “hain!”

Hatta özellikle sosyal gerginlik dönemlerinde aşırılıklar vahim sonuçlara bile yol açabilir. Dünya tarihindeki büyük sosyal çatışmalar hep gerilim dönemlerinde olmuştur.

Böyle dönemlerde doğru bildiklerimizi savunurken itidale özel önem vermek ve hayatın bütün renklerini görmek gerektiğine inanırım.

Dil ve üslup

Yüzyıl önceki İttihatçı - İtilafçı yazarların keskin kavgalarını anlatmak için dilimize giren “kalemşor” tipini de hiç sevmedim.

İttihatçılara göre İtilafçılar “hain”di. İtilafçılara göre İttihatçılar “katiller komitası” idi... O kavgalarda bir imparatorluk kaybettik.

Buna karşılık, Kennedy’nin Fazilet Mücadelesi adlı sevimli ve değerli kitabındaki bir sözünü hiç unutmam: “Amerikan birliğinin temelinde farklılıklarımıza gösterdiğimiz anlayış ve hoşgörü vardır.”

Bizim de başka çaremiz olmadığını düşünüyorum. Türkiye sancılı bir değişim sürecinden geçiyor; şehirleşme, piyasa ekonomisi, küreselleşme, yeni fikirlerin ortaya çıkması...
Türkiye’nin artık asla “tek fikirli” olması düşünülemez.  Kendi doğrularımıza yüksek fikirlerle kalite kazandırmak, başkalarının doğrularına ise anlayışla bakmaktan başka bir çare sizin aklınıza geliyor mu? Bu yönde pazar hariç her gün sizler için yazacağım.