Yaklaşık bir yıl önce “Türkiye’nin Kimliksizler Sorunu’’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Geçen gün gördüğüm bir paylaşım üzerine bu konu üzerinde birkaç kelam daha etmek zorunda hissettim kendimi. Karınca misali safımı belli etme derdi benimkisi, isteyen okuyabilir.  Şimdi adını hatırlayamadığım ancak kendini Manşet24 Haber Müdürü olarak tanımlayan kişinin iftira ve hedef gösterme amaçlı paylaşımından dolayı bunları yazıyorum.

Hatırladığım kadarıyla o site Ömer Turan isimli kişiye ait. Hani şu hedef gösterme ve itibar suikasti yapmayla meşhur güruhtan olan Ömer Turan. Ona omuz verenler arasında Cemil Barlas, Cem Küçük ve Pelikan tayfası da bulunuyor. Ömer Turan’ın haber sitesi müdürü geçen günkü paylaşımında Cemile Bayraktar, Kemal Öztürk ve dört beş gazeteci-yazarın daha ismini sayarak bu kişilerin Erdoğan ve Ak Parti’nin oylarını düşürmek için alttan alta çalıştıklarını, bunu da Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu adına yaptıklarını iddia ediyordu. Bu söylenenleri incelemeden önce söyleyeni bir incelemeye tabi tutmak gerektiği taraftarıyım.

Çok değil bundan dört beş ay öncesinde, Ak Parti’de gerçekleşen bir kadro değişikliğinin ardından, sosyal medyada alenen ve çok ağır bir şekilde Ak Parti ve Erdoğan’ı eleştiren, istediği kadrolar gelmediği için Erdoğan’ı neredeyse gaflet ve davaya ihanetle suçlayan Ömer Turan’ın haber sitesinin müdürü söylüyor bunları. Ardından da artık bu işlerden elinin eteğini çekip, Ak Parti’yi adeta kendi çöküşüyle baş başa bırakıp, bir daha bu meseleler hakkında konuşmayacağını söyleyen Ömer Turan bu. 

Bu şahıs bu kadar ağır sözlerinin ardından bırakın susup kenara çekilmeyi, haber sitesi kurup eski lakırdılarını hiç eksiltmeden söylemeye devam etti. Kendine verdiği sözü tutamayan kişinin memlekete dair söylediği hangi söze itimat edilir ki? 

Kimliksizlerle ilgili yazıya dönecek olursak orada kendi ismini kullanmayan trollerin, nasıl iktidar adına asıp kestiklerini, birilerini hedef gösterdiklerini, itibar suikasti yaptıklarını ve çok kıymetli birçok ismi küstürdüklerini dile getirmiştik. Bu küsme ve küstürme sadece o isimlerle sınırlı kalmıyor, doğrudan millete yani seçmene de yansıyor. Bunların yaptıkları trollükten doğan küskünlük dalgası, Ak Parti’nin oylarını büyük bir ivme ile aşağı çekmeye başladı.  Bunu en son 16 Nisan referandumunda gördük. Bunların hali bir yönüyle Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren İttihatçılara benziyor. Makamın ve vazifenin sahiplerini zor ve zorbalıkla görevlerinden uzaklaştırdıktan sonra yerlerine kendi adamlarını ikame ediyorlar. Ardından memleketin uçuruma gittiğini görünce de hiçbir şeyden haberleri yokmuş ve onlar dışındaki herkes şüpheliymiş gibi bir suçlu arayışına düşüyorlar. Kendi yaptıkları ahlaksızlık etrafa müteaffin kokular yaymaya başlayınca, sağı solu çöp ve çürümüş olmakla suçlayan tipoloji bu.  Üzerinde oturdukları ve bizzat neden oldukları lağımın kokusu yedi mahalle aşağıyı sardı.

15 yıldan bu yana Erdoğan ve oluşturduğu kadroların bin bir mücadele ve zorlukla omuzlarında yükselttikleri davaya ihaneti bizzat bu güruh yapıyor. Buna delilin ne derseniz size bunların kökünü işaret ederim. Hiçbirinin ama hiçbirinin bu davanın köküyle de toprağıyla da bir alakası yok. Hepsi bu davaya yabani, hepsi bu kavgaya yabancı. Çoğu on yıl öncesinde Erdoğan’a ağır hakaretler eden kişiler bunlar. Bugün Erdoğan adına sağa sola hakaretler yağdırıyorlar ancak yarın dönüp tekrardan Erdoğan’a küfretmeyeceklerinin garantisini kimse veremez. Zira prensiplerin olmaz,  rüzgara ve çıkara göre hareket eder, bir de insanların itibarına kast edip, belden aşağıya çalışırsan, senin zararın dostuna, kârın düşmanınadır.

Erdoğan insandır, hata yapar. Hatalarını ona söylemek de dostlarının ve dava arkadaşlarının birinci vazifesidir. Bir insana yanlışını söylememekten daha büyük bir kötülük düşünemiyorum. Bu güruh, Erdoğan’a bu güne kadar yakın olup hatasını söyleyen kişileri bir bir hedef alıp onun etrafından uzaklaştırdılar. Şimdi Erdoğan’ın etrafını her söylediğini alkışlayıp yücelten kişilerle dolduruyorlar. Doğru fikir, düşünüp sorgulamayan, eleştirmeyen ve karşı çıkmayan topluluklardan çıkmaz. Sayıları ne kadar kalabalık olursa olsun.  O yüzden, toplantı salonlarını, kongre salonlarını, miting meydanlarını sorgulamayan milyonlarla doldurmak sonuç getirmez. Az sayıda bile olsa, düşünüp tartışan, hakikati arayan ve her şey için meşveret eden ekipler, her zaman doğruyu bulup toplumun önüne çıkarmıştır ve toplum da bunu takdir etmiştir.

Bunca kimliksize ve bunca kötü niyetliye rağmen benim içimi serin tutan şey evvel Allah sonra da Anadolu’nun insanı.  Bizim insanımız hem ariftir hem de basiret sahibidir.  İyi ki de öyledir.