Sevgili okuyucularım; önce hemen şunu vurgulamam gerekir. Son 10 gündür yazılarıma ara verdiğimden dolayı sizden pek çok e-mail ve telefon aldım. Bazı dostlarım “Tayyip'mi seni susturdu? Hükümetten veto mu yedin? Baskıya maruz kaldığından dolayı mı işten atıldın?..” gibi pek çok soruyla karşılaştım. Şahsıma ve yazılarıma göstermiş olduğunuz ilginizden dolayı gerçekten tüm kalbimle teşekkür ederim.


Yazılarıma ara vermemin başbakan ve hükümetin baskısıyla veya herhangi bir baskıyla asla ilgisi yoktur. Öyle bir baskı söz konusu olmuş olsaydı yaşamım pahasına bile olsa bunu cesurca söyleyecektim. Merakınızı gidermek açısından sadece şunu söyleyeyim, siz hiç 28 Şubat mağduru olup bir ton sıkıntı yaşadınız mı? Benim ki de ona benzer bir şey işte...


Hükümetin 28 Şubat mağdurları arasında mağdur ayrımı yaptığı, 28 Şubat'ı bir mendil gibi kullanıp çöpe attığı ve davayla hiç ilgilenmediğini de vurgulamak isterim. Ben 11 yıldır hukuk, demokrasi, insan hakları, toplumsal barış ve barış süreci adına şimdiye kadar Ak Parti hükümetini sonuna kadar destekledim, lakin fişleme gibi insanlık suçu olan, insan hayatını karartan uygulamaların devam ettiğini görmekten de acı duyuyorum.


İçişleri Bakanı Efkan Ala; “devlet dedikoduyla yönetilmez” deyip fişlemeleri inkar ederken şahsımla ilgili fişleme belgesi, ilgili mahkeme kararları ve kendisi Diyarbakır Valisiyken Diyarbakır Valiliği İnsan Hakları Kurulu Başkanlığı Kararını kendisine 1,5 ay önce sunarken ve kapı gibi belgeleri masasına koyarken şimdiye kadar tarafıma cevap bile verilmiş değildir.


Gerek fişleme konusunu, gerek son günlerde Diyarbakır'da çalkanalan Meclis Üyeliği adaylık seçimleri, bu seçimlerde Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun baskı yaptığı iddiaları ve gerekse 17 Aralık'tan bu yana yaşanan gelişmelerle ilgili Ak Parti Diyarbakır İl Başkanı Av. Aydın Altaç'la telefonda bir söyleyşi yaptım.


Diyarbakır'dan Meclis üyeliğine aday adayı olanların ileri sürdüğü iddialar ve bu iddiaların daha çok, parası olanın listeye girip, parası olmayanın listeye girmediği, kimilerinin adaylık karşısında 50-100 bin TL rüşvet verdiği, Galip Ensarioğlu'nun milletvekillerine, il ve ilçe başkanlarına baskı yaparak kendi listesini seçtirdiği ve Ak Parti'nin Diyarbakır'ı kazanmamak için her türlü yolun denendiği iddiaları üzerine Altaç'ı aradım ve görüşünü aldım.


Kuşkusuz seçim arifesinde bu tür manipülasyon, dezenformasyon ve tepkilerin olması çok doğaldır, Türk siyasi hayatında bunlar hep olmuştur ve bu kirli yapıyla da devam edecektir. Lakin iddiaların sayısal çoğunluğu, gelen e-mail ve telefonların çokluğu, mağdur olduğunu iddia eden partililerin sayısının fazlalığı olunca Kamu adına bu iddiaları gündeme getirme gereğini duydum.



İl Başkanı Altaç; Diyarbakır'da 550 başvurunun olduğunu, başvuru yapan her meclis/veya belediye başkan aday adayının listeye girme ve seçilme şansının olmadığını, bu tür eleştiri ve iddiların tüm partilerde yaşandığını ve Ak Parti için bu minvalde iddiaların tamamen asılsız olduğunu belirterek gerek Meclis üyeliği ve gerekse belediye başkan aday adayların seçiminde bir takım kriterleri dikkate aldıklarını ifade etti.


Gençlik ve kadın kotasına çok değer verdiğini, aday adayların liyakat, partiyle ile geçmişlerini, yaptıkları hizmetleri, toplumsal karşılığı ve halka hizmet noktasında verimli olup olmayacağına dair özelliklerin arandığını ifade eden Altaç; söz konusu listeleri yaparken Diyarbakır milletvekilleri, Bakan'ı ve tüm ilçe başkanlarıyla birlikte hazırladıklarını söyledi.


Ak Parti İl Başkanı Altaç; “en kavgasız, gürültüsüz bir dönemi yaşıyoruz. Bu huzurlu ortamda Sivil Toplum Örgütlerini de olaya müdahele olmalarını sağlayarak karar vermeye çalıştık. Karma bir liste hazırladık.”dedi.


Galip Ensarioğlu'nun baskı yaptığıyla ilgili iddiaya Altaç, manevralı bir cevap vererek; “ben Sayın Ensarioğlu'nun avukatı değilim. Şahsım adına söyleyim ki, hiçbir güç bana baskı yapamaz. Ben hiçbir baskıya da boyun eğmem. Hiç kimse bana dayatma da bulunamaz. Bu tür tartışmalar motivasyonu ve seçim heyecanını zedeliyor.


Peki size o şikayetlerini iletenler, eğer aday olsalardı aynı şekilde şikayet ederler miydi? Ayrıca ben İl başkanı olarak nasıl ki, kendi yönetimimi kendim belirleme hakkına sahipsem söz konusu belediye başkan adayları da aynı haklara sahiptir. İki kez milletvekili arkadaşlarımızla toplantı yaptık. Çok isteyip de koyamadığımız aday adayları da oldu. 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili sorum üzerine Altaç; karanlık oyunların oynandığı bir dönemde yaşadılarını, bu oyunların asıl amacının barış sürecine, toplumsal barışa darbe vurmak olduğunu, 14 aydan beridir kan akmadığını, huzurlu ortamdan birilerinin huzursuz olduğunu ve artık bölge halkının sosyal yaşamdan zevk aldığını söyleyerek hükümetin şimdiye kadar ülke çapında 700 katirilyon yatırımın yaptığını belirtti.


Cemaat'in “bir paralel yapı” olduğunu söyleyenlerin kervanına katılan Altaç, geçtiğimizde günlerde serbest bırakılan ve odasında 4,5 milyon euro bulunduran Halk Bankası Genel Müdür'ü Süleyman'ın serbest kalmasıyla, iddiların çürütüldüğünü savundu.


Tabii Süleyman'ın 10 bin polis, yüzlerce hakim ve savcının sürülmesinden, ortamın hazırlanmasından sonra serbest bırakıldığını da unutan Altaç, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Bu paralel yapıyı dağıtmamız gerekir. Birileri yetkileri olmadan bir çok olayın gerçekleştrilmesine cürret ediyorsa, sizin de hükümet ve devtlet olarak tedbir almanız gerekir. Türkiye'yi, ikinci bir Suriye yapmak istiyorlar. Orada yaşananların burada da yaşamasını istiyorlar. Hırsızlık olayı varsa, suçlar şahsidir, başkasının işlediği suçtan koca bir hükümet suçlanamz. Polisin operasyonlarda ayak üstüne ayak atmasını vs neyle izah edeceksiniz? Bu tamamen siyasal iktidara yönelik bir darbedir.”dedi.


Yine başbakan Erdoğan'ın Cemaat'ın tabanına gülücükler gönderip “samimi kardeşlerimi ayırıyorum” dediği gibi il başkanı Altaç'ta aynı üslupla devam ederek, Gülen Cemaat'i içinde çok samimi kardeşlerin olduğunu, onları paralel yapıdan ayrı gördüklerini ve onları kucakladıklarını belirterek genel olarak Gülen Cemaat'ine karşı bir önyargılarının da olmadığını söyledi.


Hizbullah Örgütünün siyasal temsilcisi olan Hüda-Par'ın, Ak Parti'den oy alıp almayacağıyla ilgili soruma da Altaç, Hüda-Par'da diğer bütün siyasal partiler gibi anayasal zeminde kurulmuş bir parti olduğunu, her parti gibi Hüda-Par'ında demokrasimizin olmazsa olmazlarından biri olduğunu belirterek Hüda-Par'ın kendilerinden oy almalarının da söz konusu olamayacağını, Ak Parti'nin Diyarbakır'da beklenin aksine bir sürpriz yapacağını savundu.


Son olarak fişlemeyle ilgili soruma da Altaç; fişlemelere kesinlikle karşı olduklarını, fişlemenin insan hakları ve temel hürriyetlere aykırı olduğunu belirterek “Cüneyt bey kardeşim, senin fişleme olayınla da ayrıca ilgileneceğim.”dedi.


Siyasetçilere güvenmediğim için, ilgilenir mi ilgilenmez mi bilinmez, ama benim bildiğim Ak Parti'nin bölgede aday seçimlerinde daha çok feodal yapıya, feodal bağlantılara ve hurafe temsilcisi şahsiyetlere rağbet ettiğinden dolayı çok oy kaybedeceğidir.