Adem Yavuz Arslan'ın geçtiğimiz hafta defaatle gündeme getirdiği olay da gösteriyor ki, Türkiye'de askeri vesayet bitmedi, bu gidişle de bitmez.

Çünkü AK Parti hükümeti askeri vesayete temel teşkil eden yasal düzenlemelerin hiçbirisine şu ana kadar dokunmadı.

Ne İç Hizmet Kanunu 35. madde...

Ne Genelkurmay Başkanlığı'nın statüsünün belirlenip Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması...

Ne paralel yargı olan, çift başlı yargı diye anılan askeri yargının ortadan kaldırılması gibi temel meseleler...

Ne de diğer tali meseleler!

Askeri Yargıtay var bu ülkede...

Askeri Danıştay var bu ülkede...

Bana birisi çıkıp, AK Parti hükümeti geldiğinden bu yana ya da hadi muktedir olmaya başladığından bu yana diyelim, gücü, yetkisi, etkisi, niceliği olduğu halde, Türkiye'de askeri vesayeti ortadan kaldıracak hangi yasal düzenlemeleri yaptı söyleyebilir mi?

"12 Eylül'ü yargılıyoruz ya" diyecekler için buradan peşin peşin gülüyorum!

12 Eylül'e gelene kadar, daha dünkü 28 Şubat var. Mesela Çevik Bir hakkında herhangi bir yasal işlem yapıldı mı, yapılabiliyor mu?

Bakın, hükümet bir seçim vaadi olarak dile getirdiği halde, defalarca bu işi halledeceğiz dediği halde, bedelli askerlik konusunu bile halledebilmek için yıllarca askere dil döktü, ondan sonra ancak bu konuyu yasal bir düzenlemeye kavuşturabildi.

AK Parti hükümeti sanıyor ki, kendileri hükümet ettiği dönemde eğer duruma hakim iseler gerisi önemli değil!
Economist Dergisi'nin sorduğu 'Erdoğan'dan sonra hayat var mı' sorusunu bu bağlamda düşünürsek...

Eğer gerekli yasal düzenlemeler yapılmaz, Anayasa değiştirilmez...

Askeri vesayete temel teşkil eden yasal mevzuat ortadan kaldırılmazsa...

Tayyip Erdoğan'dan sonrasının tufan olacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.

Emekli Askeri Hakim Dr. Ümit Kardaş çok doğru söylüyor: Üç paşayı hapse tıktınız diye askeri vesayet bitmedi...
Askeri vesayet böyle bitmez, bitirilmez.

AK Parti hükümeti kendisini devirmek isteyen onlarca darbeye teşebbüsü yargılıyor da...

Bu askerleri bu işe sevk eden...

Onlara bu yolu açan...

Onlara bu cesareti veren yasaları neden değiştirmiyor!

Bakın, Türkiye Bakanlar Kurulu'nda Milli Savunma Bakanı diye bir bakan var.

Milli Savunma Bakanlığı demokrasilerde çok önemli bir konum. Ama Türkiye'de pasif bir bakanlık.

Kuşatılmış bir bakanlık!

Dört tarafı rütbeli askerle çevrili, resmen yetkili, fiilen yetkisiz, ordunun iaşesini temin etmekten öte çok bir işe yaramayan bir bakanlık.

Eğer rütbeliler rıza göstermezse Milli Savunma Bakanı bir er tayini bile yapamaz bir konumda ve bu hükümet bu konumu aktif hale getirmek için kılını kıpırdatmıyor.

Milli Savunma Bakanı'nın asker karşısında pozisyonunu güçlendirici hangi düzenlemeyi yaptı AK Parti hükümeti?

Milli Savunma Bakanı bir askeri birliği ziyarete gidiyor. O birliğin komutanı bakanı karşılamıyor bile.

Bırakın karşılamayı, bakanın görmek istediği yerleri göstermiyor, incelemek istediği konuların yanına bile yaklaştırmıyor.

Heron görüntülerinin nasıl alındığı, nasıl koordine edildiği gibi konuların yanına yaklaştırılmıyor.

Doğrusu bu tavır bana 'Heron ihaneti" haberlerini hatırlattı.

Bakanın bir general karşısında düştüğü duruma bakın.

İşin garibi bakan da diyor ki, "Generalin beni karşılama gibi bir görevi bulunmuyor."

Tipik itibarı kurtarma çabası...

İyi de sayın bakan, saygısızlığa uğramış olan sadece siz olsanız bu konuyu görmezden gelme hakkına sahip olabilirsiniz. Ama siz bakansınız, siz bu milletin oyları ile o makama gelmişsiniz. Saygısızlık size değil size oy veren insanlara yapılmış. Bunun için durumu kişiselmiş gibi değerlendirip bu yapılan terbiyesizliği sineye çekmeye hakkınız yok.

Son sözü Ümit Kardaş söylesin:

"Sorunu insanları içeri atarak, hırpalayarak çözmeye çalışıyor. AK Parti demokratikleşme iddiasından vazgeçmiş gözüküyor. Statükoyla belli bir biçimde uzlaşıyor. AK Parti'nin kendisi statükocu bir güç haline geliyor. Konjonktür Türkiye'nin gerçek demokrasiye geçmesi için müsaitti ama görülüyor ki, AK Parti bu fırsatı heba edecek..."