Günlerdir, aylardır gazetelerde okuyor, televizyonlarda izliyorsunuzdur… Sığınmacıların geçişine izin vermeyen Avusturya, Slovenya, Makedonya sınırlarında tel örgüleri sarsan çoluk, çocuk, genç, yaşlı, erkek, kadın sığınmacılar “Açın kapıları, Biz geldik” diye bağırıyor. Avrupa ülkeleri ağustos ayından bu yana sığınmacı akınıyla karşı karşıya… Aslında Avrupa yerine Almanya demek daha doğru olur sanırım… Çünkü sığınmacıların hedefi Almanya… Almanya’ya ağırlıklı olarak Suriye, Afganistan, Irak, Pakistan ve Afrika ülkelerinden gelen sığınmacıların sayısı bir milyonu aştı.

 

* * *

 

“Bundan sonra ne olacak” sorusuna cevap aramadan önce geçmişte Almanya’dan sığınma taleplerine bakarsak özetle şöyle bir tablo görüyoruz. 1950’li ve 60’lı yıllarda sığınma başvuruları yılda on bini geçmemiş. Macaristan’da 1956’daki halk ayaklanması veya 1968 “Prag Baharı” sırasında bu sınır biraz aşılmış. 1970li yılların sonu ile 1980’li yılların başlarında “boatpeople” olarak Güneydoğu Asya’dan gelenler de çok fazla değil.

 

* * *

1973’te birinci petrol krizinin ardından yabancı işgücü alımı durdurulunca bu kez sığınma hakkı üzerinden başvuruların arttığı görülüyor. 1980’yi yıllarda da özellikle Türkiye’den gelen sığınmacı sayısının epey yüksek… O dönemlerde Polonya’daki siyasi gelişmeler de eklenince Almanya’dan sığınma talebi iyice artmış.

 

* * *

Lübnan’daki içsavaş, eski Yugoslavya’daki savaşlar, Doğu Avrupa’daki rejimlerin yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi olaylardan dolayı 1993’te sığınma başvuruları neredeyse toplam yarım milyon seviyesine yaklaşmış. Bunun üzerine Alman anayasasındaki sığınma hakkının tanınmasına yeni kısıtlayıcı düzenlemelere gidilince akın yavaşlayıp azalmış. Daha sonra tekrar yavaş yavaş artarken son yıllarda hızlanıp bu yıl zirve yaptı...

* * *

Peki niye Almanya… Almanya Osnabrück Üniversitesi Göç Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Jochen Ottmer, Almanya’nın tarihinde görülmeyen boyutta bir sığınmacı akımıyla yüz yüze kalmasını şöyle açıklıyor. “Tek neden olarak zenginlik ve refaha bağlamak doğru değil… Almanya’nın kriz bölgelerine yakın olması, Almanya’daki mevcut önemli sayıda Suriyeli, Iraklı, Afgan toplumunun varlığı, Arap Baharı’nın başarısızlığıyla Avrupa’nın etrafındaki bir nevi güvence duvarının yıkılması, Avrupa’daki ekonomik kriz dolayısıyla diğer AB ülkelerinin tutumu ve sığınmacıların Almanya’da kendine bir perspektif umudu görmesi gibi pek çok çeşitli faktörler akını hızlandırdı.”

* * *

Prof. Oltmer’in yaptığı bilimsel araştırmaya ilaveten Alman Şansölyesi Angela Merkel’in en başta “Bunu başaracağız” diyerek sığınmacılara kucak açmasının da önemli bir faktör olduğu açıktır. Almanya’nın tarihinden dolayı ahlaki ve vicdani bir sorumluluk olarak sığınmacılara kapılarını ardına kadar açması tüm dünyada alkışlarla karşılandı tabii… Şansölye Angela Merkel, bu fırsatı, trendi Almanya lehine çok iyi değerlendirdi… Şansölye Merkel’in tutumu ilk günlerde Almanların büyük bölümü tarafından da coşkuyla karşılandı. Sığınmacıları getiren trenler istasyonlarda “Hoş geldiniz” levhalarıyla karşılandı…

* * *

Ancak günler geçtikçe doğal olarak ilk günkü coşkunun hızı yavaşlar gibi oldu. Her kadar binlerce gönüllü yardım için seferber olduysa da “Acaba başarabilecek miyiz” endişesi de tam olarak yok olmuş değil henüz… Çünkü sosyolojik olarak büyük göçler, büyük sığınmacı akınları yerleşik toplumların korkularını da açığa çıkarabiliyor.

* * *

Almanya’da iktidardaki koalisyonun büyük ortağı Hıristiyan Demokratlar’ın 28. Parti Kongresi vardı iki hafta önce… Şansölye Angela Merkel’in lideri olduğu partinin… Bini aşkın delegenin katıldığı kongreye ben de misafir olarak katıldım… Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Avni Karslıoğlu da kongrenin davetlileri arasındaydı…

* * *

Şansölye Merkel, 15 yıl önce parti başkanlığına seçildiği kongrede sözlerine Alman şair Henrich Heine’nin ünlü “Stufen” (Basamaklar) şiirinden bir mısra ile başlamıştı. “Her başlangıç içinde bir sihri barındırır”… Bu kez sözlerine edebi bir cümle ile başlamadı ama konuşmasında en etkili cümlelerinden biri “Büyük şeyleri başarmak ülkemizin özelliğidir” oldu… Cesaretlendirici bir konuşma yaptı… Şansölye Merkel, Adenauer’den, Erhardt’ten, Kohl’den örneklerle sığınmacı krizinin çözüleceğine dair partisini ve halkı iknaya çalıştı. İkna edebildi mi… Bunu zaman gösterecek…

* * *

Şansölye Merkel konuşmasında dünyaya, Avrupa Birliği’ne, Almanya’daki göçmenlere, gelen veya gelecek sığınmacılara, Türkiye’ye, Yunanistan’a mesajlar verdi. Sığınmacı akınına karşı bundan sonraki tutum bu mesajlarda yatıyor.  Şansölye Merkel’in mesajları özetle şöyleydi… “Tezi yok… Hemen kollar sıvanacak. Sığınmacı akını artık durdurulacak. (AB’ye, Türkiye’ye, Yunanistan’a, İtalya’ya mesajlar), Almanya’ya gelmiş olanların sayısı hissedilir oranda azaltılacak (Koalisyon ortağına, anamuhalefet Yeşiller Partisi’ne… Eyalet hükümetlerine mesajlar), Çok kültürlü yaşama izin verilmeyecek. Gelenler ülkeye ayak uydurmak için çaba sarf edecek (Sığınmacılara, göçmenlere mesajlar)

* * *

Almanya’da gözler şimdi 2016 Mart ayına çevrildi… Çünkü Mart’ta Almanya’da üç eyalette  seçimler var. Federatif yapıya sahip Almanya’da genel seçim kadar eyaletlerde de seçimler önemli… İşaretler şunu gösteriyorki Mart’a kadar sığınmacı krizini çözmek veya en azından çözüm için tünelin ucunu seçmene göstermek gerek… Bakalım Almanya bu kez yine bir mucize gösterip kısa sürede bu krizi çözebilecek mi veya çözüm için hızlı adımlar atabilecek mi… Eğer sorun çözülürse bu başarı hem Şansölye Angela Merkel’i ve Almanya’yı taçlandırır… Eğer çözülemez veya gecikirse sığınmacıları ve göçmenleri zor günler bekliyor…