“Bir gün iki haydut [Pekin’deki] Yazlık Saray’a girdi. Biri yağmaladı, diğeri ateşe verdi. İki muzafferden biri cebini, diğeri sandığını doldurup ellerini sallayarak, güle oynaya Avrupa’ya döndü. İşte iki haydutun hikayesi böyleydi. Biz, Avrupalılar uygarız ve bize göre Çinliler barbardır. İşte uygarlığın barbarlığa yaptığı bu. Tarih önünde bu iki hayduttan birinin adı Fransa, diğerinin adı da İngiltere’dir”.


Victor Hugo [Yüzbaşı Butler’e mektup]


Aslında yüz yıllar önce Victor Hugo bu mektubunda, galiba bugün Mısır’da yaşanan, yalan söyleme sanatıyla tüm dünyayı kendi yalanlarına inandırmaya, darbeye masum bir görüntü vermeye çalışan ve kompradorların nasılda istedikleri zaman Ortadoğu ve tüm dünyada kendi kolonyal emellerini gerçekleştirebileceğini anlatmaktadır.


Bu haydutların varolan ve gelecek olan nesilleri de nasıl sömürebileceği konusunda da adeta tarihi bir uyarıda bulunmuştur Hugo.


Bu haydutların isim listesine katabileceğimiz pek çok haydut devlet vardır. Bu devletlerin sadece Mısır’da değil tüm Ortadoğu’daki kirli emllerini bilmemiz lazımdır. Bugün o haydut devleter adına görsel ve yazınsal medyada korkunç dezenformasyon yapan ilim(!) ve bilim(!) adamlarının nutuklarını dinleyince gerçekten tüylerim diken diken oluyor.


Hele hele bu borozanlık kervanına bizim Türk entel-dantelleri de girince canım daha da çok sıkılıyor.


Mısır darbesini ilk kutlayan Arap ülkelerinin rezil ve onurlu duruştan yoksun açıklamaları da okuyunca bir millet kendi milletine dışarıdan yapılan müdaheleyi ve darbeyi nasıl kutlayabilir diye insan sinirlemeden de duramıyor.


Zaten eğer onurlu ve haysiyetli duruş gösterselerdi Filistin’in yüreğinde her gün bombalar patlamaz, kentleri işgal edilmez ve fosfor bombalarda çocukların kalbinde patlatılmazdı.


Bütün geçmişi darbe, devrim ve ihtilallerle dolu Mısır’ın tarihine kısaca bakmakta fayda vardır. Belki bugün emperyalistlerin darbeye verdikleri destek demiyorum, bizzat darbeyi gerçekleştirdikleri Mısır’ı daha iyi tanıyabiliriz.


Mısır’da birinci devrim dalgası, 1920'den 1967'ye kadar 40 yıllık uzun bir döneme tekabül eder. 1920, 1924 arasındaki birinci aşamayı Vefd hazırladı. Ancak Vefd'in önderliğini yapan kimselerin solcu akımı ve komünist partiyi vurması ile bu süreç yıkıma uğradı.


1952'de ilk, 1954'te ise ikinci bir askeri darbe daha oldu. Sonra Nasır dönemi geldi. Bu dönemde sömürgecililere karşı tavır alındı ancak Cemal Abdulnasır yavaş yavaş devrimin iç unsurlarını bitirdi.


1967'ye gelindiğinde ise Siyonistler aracılığıyla Amerika'nın sömürüsünden kurtulamadı.
Bundan sonra Nasır tutunamadı ve emperyalist devletlere sömürü kapılarını ardına kadar açtı. Mübarek’de onu takip etti. Birinci devrim dalgasının ardından 1970'ten 2011'e kadar 40 yıl uyuyan ve uluslararı hiçbir ağırlığı kalmayan Mısır Halkı, 2011'de yeni bir devrim dalgasıya uyandı.


25 Ocak 2011 tarihinde Mısır toplumunda gerçekleşen devrime katkısı olan grupların başında Mısır halkını kapsayan bir temsile ek olarak, gençler, radikal sol ve orta sınıf liberal demokrat kesimlerde sayılabilir.


Mısır’da Vahhabilerin de gücünü küçümsememek gerekir. Çünkü 1973 harbinden sonra Körfez paraları ile güçlenen Vahabiler, Mısıra'a peş peşe sokuldu.


Müslüman kardeşlere olan Batı düşmanlığı da 1927’den beridir devam ediyor.


Öyle ki; İngiltere elçiliğinin arşivinde bulunan belgelere göre, 1927 yılında bizzat elçilik, Müslüman Kardeşlere halk komitelerinin siyasetten uzak tutulması karşılığında destek kararı almıştır.


Mısır ordusu tamamen ABD’nin güdümündedir ve hiçbir zaman ABD’nin politikasına aykırı bir hareket içinde bulunmamış ve aykırı bütün hareketleride ezip geçmiştir.


Unutmayalım ki; Washington hükümeti, Mısır'da kısa süreli bir “geçiş“ planlayarak, devrimin başarısını köstekledi ve bu süreçte iktidar hakim tabakanın elinde kaldı.


ABD'nin Mısır için uygun gördüğü, orada uygulamak istediği rejim, sistem ve yönetim ise Pakistan’da gerçekleştirdiği sistemin ta kendisidir.


Yani ABD'nin Mısır için tasarladığı “demokrasi” Pakistan'dakinin benzeri bir tasarıdır.


Mısır ordusunun üst kademelerinin çoğu ABD'de eğitim almış ve aynı zamanda daha önce de bölgedeki Amerikan askerleriyle birlikte tatbikatlar düzenlemişlerdir. Ayrıca ABD’nin Mısır ordusuna her yıl 1. 5 milyar dolarlık bir desteği de unutmayalım.


Bu, ABD'nin başarısıdır ki, ordunun adını kötü bir şekilde duyurmadan darbenin önderliğini onlara sundu.


Ve onun içindir ki; Mısır’da gerçekleştirdikleri antidemokratik darbeye, darbeye demiyorlar ve sadece “kaygı verici” bir olay olarak değerlendiriyorlar.


Pakistan'da yönetim kendini islami olarak tanımlar ve Ülkede asıl komprador burjuvazinin hükmü sürer. Perde Arkasında ise askeri kurum vardır. Gerek duyulduğunda dengeleri gözetmek için bu güç devreye girer ve tasfiyeler başlar.


Tıpkı bugün Mursi’yi tasfiye ettikleri gibi…


Mısır'dan beklenen, emperyalizme tabiiyetinin, bağımlılığının sürdürülmesi ve İsrail'le aralarındaki barış şartlarına riayet etmesidir.


Yani, işgalci İsrail'in yayılma politikasına direnen Filistin halkına destek verilmemesine özen gösterilmesi. Mursi buna şiddetle karşı çıktığı için onu da devirdiler.