Dünden beri Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye'ye İlişkin İlerleme Raporu'nun taslağını satır satır okuyarak inceliyorum. 

 

Komisyon Başkanı Stefan Füle, gerçekten de Kıbrıslı Rumların kendi çıkarları doğrultusunda kasten ve bilinçli bir şekilde Türkiye ile AB arasındaki ilişkiyi zehirlediklerinin farkına varmış. Bu nedenle de hazırladığı "Rapor Taslağı" geçmiş yıllarınkinden farklı. Tabii şimdilik farklı, Rumlar müdahale edip, içeriğini kendi istekleri ve çıkarları doğrultusunda değiştirene kadar.

 

Rumlar bu konuda çok başarılılar. Rapor taslağının içeriğinin, kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda değiştirilmesi için hem her tür girişimi, hem de her çeşit rezilliği yapmaktan çekinmiyorlar. Bu "girişim" tanımlamasının içine şantaj gibi eylemler de dahil ediliyor zaman zaman.   

 

Bu yılki rapor da Füle'nin bu zehiri pasifize edebilmek için elden geleni yaptığını görmek mümkün. Dolambaçlı yollardan ve kullandığı esnek kelimelerle bir şekilde, Kıbrıslı Rumlar tarafından, Kıbrıs konusunda Türkiye'den taviz koparmak için kasten ve bilinçli bir şekilde dondurulmuş sekiz adet müzakere başlığının açılabilmesi için olanaklar yaratmaya ve yeni kapılar açmaya çalışmış.

 

Çalışmaya çalışmış da, nasıl olsa Rumların koyacağı engellere ve duvara toslayacak.

 

Bunun örneklerini geçmişte çok yaşadık.

Annan Planı Referandumunda Kıbrıslı Türklere "Evet" demeleri karşılığında AB tarafından verilmiş sözlerin hiç birini Avrupa Birliği yerine getiremedi. Mali yardım Tüzüğü de, Doğrudan Ticaret Tüzüğü de, Yeşil hat Tüzüğü de Rumların koydukları engeller, çıkardıkları zorluklar nedeni ile hiç hayata geçmedi.

 

Aynı şekilde ambargoların kaldırılacağı vaadi de yerine getirilemedi.

 

Avrupa Birliğinin işleyiş tarzında, üyelerden biri hariç tümü bir konuya onay verse bile, o bir tanesinin itirazı dikkate alınıyor ve 28 ülkenin onayı çöpe atılıyor. 

   

Avrupa Parlamentosu Başkanlar Konferansı ajandasında yer alan "Kıbrıslı Türklere Avrupa Parlamentosu'nda Gözlemci Statüsü" verilmesi konusu, Rumların girişimleri ile çoktan çıkmaz yılın ilkbaharına ertelendi. Seçimler yapılacak ve yeni Avrupa Parlamentosu konuyu görüşecekmiş! Onlar da bir sonraki seçimlerden sonra oluşacak Avrupa Parlamentosuna "Kıbrıslı Türklerin Gözlemci Statüsü" konusunu havale ederlerse, kısmet 2019'a!

 

"Kıbrıslı Türkler ile Yüksek Seviyede Temas Grubu" konusu ise Avrupa Birliğinin bir başka yüz karası. Söz konusu "Kıbrıslı Türkler ile Yüksek Seviyede Temas Grubu", Kıbrıslı Türklerle temas kurmaktan çekindiği ve sadece Kıbrıslı Rumlarla görüştüğü için çalışmaları askıya alındı ve çıkmaz ayın son çarşambasına ertelendi.

 

AB'nin mevcut oluşumu ve AB'nin Anayasası olarak kabul edilen Anlaşmalar dikkate alındığında, AB'nin Kıbrıs konusunda, Kıbrıs müzakerelerinde ve Kıbrıslı Türklere bakışında herhangi bir değişikliğin olmasının mümkün olamayacağını anlamamız ve bu gerçeğe göre hareket etmemiz gerekmektedir.

 

Cumhurbaşkanı Eroğlu'nun Kıbrıs Sorununa kalıcı bir çözüm bulmak için yaptığı müzakerelere başlamak ve 2014'ün İlkbaharında bitirmek çağrılarına, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs konusunu çözmek doğrultusunda zaman zaman ileri doğru adım atmak girişimlerine rağmen Avrupa Birliği içinde, Rumların ve Yunanlıların yoğun propagandası ve karşı girişimleri nedeni ile "Türk tarafı Kıbrıs'ta barış istemiyor ve Birleşmiş Milletlerin kurduğu müzakere masasında bozgunculuk yaparak müzakerelerin ilerlemesine engel oluyor" kanısı çok yaygın.

 

Bu nedenle de Kıbrıs sorunu uluslararası kabul görecek şekilde çözülmeden, Türkiye'nin AB'ye girmesi ve Kıbrıslı Türklerin de AB'den, Kıbrıslı Rumlara eşit düzeyde yaklaşım, iletişim ve kabul beklemesi tam bir hayal ve "olmayacak duaya amin" demekten öte değil.