DUYMUŞSUNUZDUR, istatistiklerin güzel ve mutlu dünyasının dışındaki gerçek ekonomideki gelişmeler nedeniyle ülkemizde sonunda mecburen 8 ayarlık altın piyasaya sürüldü. Bizim insanımız açlıktan nefesi koksa da takı almak zorunda olduğundan ve fiyat artışları nedeniyle artık gerçek altın almaya zorlandığından altın benzeri altınla, yani taklidiyle yetinmeye başladı.
8 ayarlık altın sadece görünürde bir altın, içi boş, ileride bir değeri olacağı bile meçhul. Bunun tek işe yarar yanı, insanların bugün kendilerini kandırması ve varmış gibi yapmasına imkân vermesi.

YENİ TÜRKİYE
Ben bu 8 ayar altın gelişmesinde bir toplum metaforu görüyorum. Türkiye de görünürde işleyen demokrasisine ve istatistiklerde çok parlak görülen ekonomik performansına rağmen "altın benzeri altın" gibi 8 ayarlık bir toplum olmaya başladı. Biz bazı şeylerle kendimizi avuturken toplum içten içe çürüyor.
Sıkça insana "Bu kadar da olmaz" dedirten, insanı okurken bile utandıran davranışlar, toplumun her kesiminden geliyor. Afyon'daki hediyeleşme, ÖSYM sisteminde yaşanan skandallar ve buna o kurumun yetkililerinin tepkileri, bireysel ve nadir görülen olaylar değildir. Bunlar toplumuzda yeni bir trendin göstergeleridir.
İnsanlar artık belirli görevlere mesleki yeteneklerine, bilgi ve birikimlerine bakılarak değil başka kriterlerle getiriliyorlar. Liyakat kavramının içeriği değiştirildi, yapılacak göreve uygunluk kriteri eğitim, birikim, bilgi olması gerekirken "Bizden olsun, halkın değerlerine yakın olsun yeter" anlayışı konuldu.
Bu gelişme her meslekte yaşanıyor. Adli sistemde, bürokraside, medyada, sporda, siyasette hep aynı gelişme var.

VASATIN İÇİNDE BOĞULDUK
Toplumda bir vasatlaşma süreci başladı. Bu aslında bir siyasi tercih de; çünkü halkın değerleri ve inancı konusu bir fetiş haline getirildiğinde bunun içinden bir süre sonra bir vasatlık fışkırmaya başlıyor. Ve vasatı yönetmek ve yönlendirmek daima kolaydır. Bu yüzden vasatlık siyasi tercih de olabilir.
Liyakat tanımı değiştiğinde bazı görevlere getirilmek için insanlarda vasatlığı doğuran meziyetler aranır oldu. Bu yüzden vasatlık kısırdöngüsüne düşmemek için direnen bizler, sıkça duyduğumuz, okuduğumuz haberlere inanamıyoruz ve şaşırıyoruz. Eğitim, birikim, bilgi gibi kriterler artık aranmamaya başlandığından toplumun hiçbir düzeyinde bir kalite arayışı kalmadı, vasat olanla yetiniliyor. Bu da Türkiye'yi istatistikler ne derse desin kalitesizleştiriyor.

GÜNDELİK YAŞAM
Bunu ÖSYM Başkanı demeç verince, bir vali çıkıp hiç olmayacak, hatta utanç verici biçimde Genelkurmay Başkanı'na hediyeler verince net olarak görüyoruz da belki de sürekli içinde yaşanıldığı için insanların göremediği veya görseler bile seslerini çıkarmadıkları asıl kalitesizlik, vasatlık furyası var.
Büyük şehirde düzgün bir şekilde yaşayabilmek ve başkalarıyla yaşamı paylaşabilmek için fetiş haline getirilmiş halkın değerlerine sahip olmanın veya inançlı olmanın yeteceğine inanan insanlar, kendilerinin inançlarını yaşama biçimleri üzerine düşünüp çalışmak gerektiğini göremiyorlar.
Kendilerine itina etmiyorlar ve zaten çok popüler hale gelmiş olan vasatı, hızla kalitesizliğin hâkimiyetine dönüştürüyorlar.

24 AYAR TOPLUM OLABİLECEKKEN
Türkiye 24 ayar altın kalitesinde bir toplum olmayı hak etmesine rağmen, çoğunluğun bu itinasızlığı ve kalite düşüklüğü nedeniyle 8 ayar altın kalitesinde bir toplum olmuş durumda ne yazık ki.
Bu toplumda tabii ki kocasının kafasını kesip köy meydanına atan kadına belediye tarafından maaş bağlanır; yaptığı her sınavda skandal yaşanan kurumun üst görevlisi yaptığı işten gurur duyabilir; hakkında yaklaşma yasağı bulunan koca kararlı olduğu için kadın kılığına girip karısını sonunda başarıyla öldürür; vali o günde ve o şehirde hediye vermenin ve neşeli görünmenin doğru olmadığını kavrayamaz; bunlara hiç şaşırmayın.
Ve tabii ki bu ülkede İslami bisiklet gibi bir kavramın olabileceği de tartışılabilir. Halkın değerleri denile denile halktan fetiş yaratılarak, ahlak, etik, liyakat gibi kavramlar üzerinde düşünmeyi tamamen bıraktık. Bunların geliştirilmesi için sürekli çalışılması gerektiğini unuttuk ve bütün bu meziyetlerin insana otomatik olarak gökten gelebileceğine inanıldığı için toplum artık vasatlık nedeniyle temeli çürüdüğünden çökmek üzere.

AZINLIĞA TAVSİYEM
Gündelik rutin vasat yaşamların içine boğazına kadar batmış olan ve bu durumdan hoşlanan çoğunluk bunları zaten hiç takmıyor. Hâlâ şaşıranlara tavsiyem şu: Siz de artık kendinizi yormayın, çünkü bir düzeyi tutturma çabanız, bir kriter koyma uğraşınız fayda etmeyecek. Yeni Türkiye kararını verdi, illa vasat ve sonunda kalitesiz bir ülke olacak. Bu kararı geriye çevirmeye kimsenin gücünün yetebileceğine inanmıyorum.
Çünkü dipten gelen bir dalga var, halkın arzuları bu yönde deniliyor. Karşı çıkarsanız, "Arkadaşlar yapmayın, yaşamı bu kadar berbat hale getirmeyin, yoksa hep birlikte batacağız" derseniz size de kızarlar. "Buna da ne oluyor be, keyfimize ne hakla çomak sokuyor" derler.

BASINDA VASAT
Her meslek dalında yaşananları içeriden bilmiyorum tabii, ama en azından tahmin edebiliyorum. Çünkü kendi meslek dalımda yaşananları biliyorum. Basının genelinde son yıllarda hızlanan bir kalitesizleşme ve vasatlaşma furyası var. Yazılarında sadece vasatı tutturanlar ve bunu yapamasa da halkın değerlerine yakın duranlar yükselmeye, alkışlanmaya ve ödüllendirilmeye başlandı.
Mesleğimizde bilgi, birikim, yetenek kriterleri artık pek aranmıyor. Köşe yazarı sayısı pek yakında bine yaklaşabilir bu yüzden. Bu vasatlık denizinde boğulmadan yüzeyde kalmaya çalışanlar, her şeye rağmen kaliteli bir düzeyi tutturmaya çalışanlar, yeni Türkiye'nin yeni kriterlerine göre artık muteber insanlar değiller.
Devletin bazı kurumlarında da durumun böyle olduğunu duyuyorum; bazı bürokrasilerde düzeyin nasıl aşağıya çekilmiş olduğu ise apaçık ortada, gözle görülüyor.
Bu hale gelen bir ülkede siyasetin de kaliteli olmasını beklemek haksızlık. Çünkü siyasetçi de halkın beklentilerine, arzularına karşılık vermek zorunda. Bir toplum dipten kalitesizleşirken diğer kurumların buna rağmen kaliteyi tutturması, ayakta kalabilmesi mümkün değil.

İKİ ÜZÜNTÜM
Bu süreci uzun süredir gözlemliyorum. Dipten gelen bu dalgaya karşı durmanın anlamsız olduğunu biliyorum, ama yine de iki şeye çok üzülüyorum.
Çünkü "halkın değerleri ve arzuları" denile denile gittikçe vasatlaştırılan toplumsal yaşamımızda ne yazık ki inanç kavramı da çok yara almaktadır.
Daha önce söyledim, ben inançlı bir insan değilim, ama inanç kavramı benim için önemlidir. İnsanların kamusal alanda arzu ettikleri gibi rahat ve mutlu yaşayabilmelerine çok önem veririm. Yıllardır yaptığım bu işte daima bu haklar için yazdım.
Şimdi halkın değerleri ve arzuları denilerek vasatlaştırılan ve değer verilme kriterleri değiştirilen toplumumuzda, o değerleri taşıyan insanlar aynı zamanda inançlı olduklarından inanç da hiç hak etmediği kadar darbe alıyor.
Ben modern ve kaliteli yaşamda inancın önemli bir yeri olduğuna inanırım. Ama şehirli modern bir inancın nasıl yaşanması gerektiği hakkında mutlaka detaylı düşünülmesi gerekir, bunun muhakkak üzerinde çalışılması lazım.
İnançlı insanlar bence estetiğe özel önem vermeliler ve genelde hayatın kalitesini yükseltmek için çalışmalılar ve bu da yapılabilir. Şu anda bu gerçek, yeni Türkiye'de unutulmuş gibi davranılıyor. Hayatın vasatlaştırılması ve her düzeydeki kalitesizlik furyasıyla inanç kavramının daha fazla yara almasını önlemek için mücadele etmek, bu gidişata müdahale etmek gerekiyor.
Bu da beni bununla bağlantılı ikinci üzüntümü açıklamaya ve yazımı bitirmeye getirdi.

KAÇIRMAKTA OLDUĞUMUZ FIRSAT
İkinci üzüntüm de şu: Şu anda modern, demokratik ve Müslüman ülke olarak Türkiye'nin, bunların hepsini içeren kaliteli bir toplum yaratma potansiyeli var. Ancak bugün vasatlık toplumun her düzeyinde iktidar olurken bu potansiyelin kaçırılması ihtimali çok büyümüştür.
Yöneticimizden, bürokratımızdan, sıradan insanımızdan belirli bir düzeyi tutturmalarını talep etmeliyiz, onları buna zorlamalıyız. Ancak modern bir kaliteyi tutturduğumuz takdirde inanca da hak ettiği gerçek değeri verebileceğiz.

(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)