Geçen hafta İstanbul Gelişim Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu işbirliğiyle düzenlenen 5’inci Uluslararası Orta Doğu Sempozyumuna katıldım. İki tam gün ve bir gün de sosyal programı olan sempozyumda Türkiye dışından 56 olmak üzere 106 tebliğ sunuldu. İslam ülkelerinden katılan akademisyenleri dinleme ve tanışma fırsatı buldum. Orta Doğu merkezli olmak üzere ‘İslam düşüncesi, kimlik, kültür, kalkınma, modernlik, istikrarsızlık, göç, mülteciler’ gibi konular farklı oturumlarda ele alındı. Ben de naçizane ‘Göç, mülteciler ve Avrupa’nın geleceği’ başlıklı bir tebliğ sundum.

Açılış konuşmalarından sonra, oturumlar aynı anda dört farklı salonda yapıldı. Bunun için, tüm konuşmacıları takip etme şansım olmadı. Takip ettiğim sunumlar, soru ve cevaplar, çay molası, öğle ve akşam yemekleri esnasında, sosyal program çerçevesindeki gezi esnasında aldığım bazı notlarımın satır başlarını burada paylaşmak istedim.

Orta Doğu nedir?
Protokol konuşmalarında Orta Doǧu ve yaşananlar üzerine dikkat çekildi. Orta Doǧu nedir sorusuna Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan hoca kısa ve öz şu cevabı verdi: "Orta Doğu, ilk tufanın yaşandığı, Hz. Süleyman'ın hükümdar olduğu, yazının doğduğu, Sümer'in, Babil'in Asur'un, Hitit'in, Mısır'ın, Pers'in tarihteki yerini aldığı, Hz. Muhammed'in ilk tebliği aldığı ve başarılı bir Peygamber ve devlet adamı olarak hayatını sürdürdüğü, davasını yerleştirdiği yerdir". Ne yazıkki, Orta Doǧu bugün kan gölü, çatışmaların, terör ve kaos’un yaşandıǧı yer olarak karşımızda.

Post-İslamcılık ve Siyasal İslam
Uzun yıllar önce Ankara Gazi’den tanıdıǧım ve şimdi İstanbul Gelişim Üniversitesinde olan Prof. Dr. Şenol Durgun yaptıǧı konuşmada ‘Orta Doǧu’da Siyasal İslam’ üzerine tespitler yaptı. Durgun’a göre 1980’den sonra dünyaya mesaj dinler (İslam, Hristiyanlık, Yahudilik) üzerinden verilmeye başlandı. Sovyetler Birliǧinin daǧılmasıyla İslam (dünyası) hedef olarak seçildi. Hristiyan ve Yahudilik deǧerleri deǧişken, özgürlükçü, modern gösterilirken, İslami deǧerler ise baskıcı, geri, anti-demokratik olarak sunuldu. Durgun, post-islamcılık fikrinin İslamcı düşüncenin farklı bir aşaması olduǧuna dikkat çekti ve İslam devleti’nin el Kaide, İŞİD gibi terör gruplarıyla yeniden gündeme gelmesiyle, siyasi İslamın da iflas ettiǧini, bunun Müslümanlara zarar verdiǧini söyledi. Durgun’a göre ‘bu başarısızlık sadece siyasi alanda kalmayıp, aynı zamanda kültürel ve kimliksek anlamda da parçalanmaya yol açmıştır’.

Dengesiz kalkınma
Yıllarca Sakarya şimdi İstanbul Gelişim Üniversitesinde olan deǧerli dostum Prof. Hacı Duran uzun bir süredir Orta Doǧu üzerine çalışıyor. Bölgedeki gelişmeleri yakından, yer yer alanda takip ediyor. Hacı Duran Orta Doǧudaki “kirli savaşın malzemesi Orta Doğu'nun insanlarından oluşmaktadır. Savaşta tüketim aracı olarak Türklerin, Arapların, Müslümanların kanı kullanılmaktadır. Nasıl oluyor da bu insanlar propagandalara inanıyor ve birbirleriyle çatışıyor” sorusuna dikkat çekiyor. Duran, bir zamanlar nasıl Karl Marks’ın kitaplarını okuyanlar enerjilerini eylemlerle gösteriyorlarsa, Orta Doǧuda da Seyit Kutup’un ‘Yoldaki İşaretler’ ve Mevdudi’nin ‘Kur’danda Dört Kavram’ kitaplarını okuyanların da radikal gruplara meylettiklerine dikkat çekiyor. Çünkü Orta Doǧu’daki kültürel ve ekonomik kalkınmanın dengesiz olması insanları psikolojik bunalıma sürüklüyor diyen Hacı Duran, “Bu şartlar altında gerçekten kopuk haberlere, çatışmacı fikirlere inanma eğilimine giriyorlar" diyor.

Milliyetçi akademisyenler
Sempozyumun sosyal programı Boǧaz gezisi yaǧmurlu bir havada yapıldı. Deǧerli akademisyenlerle hem Boǧazı seyrettik hem de yer yer sohbet ettik. Gemide, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı deǧerli aǧabey Prof. Dr. Vedat Bilgin’in oǧlu Dr. Oǧuzhan Bilgin ve arkadaşları da vardı. Sohbetin bir bölümünde, ‘Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan ve Erol Güngör çizgisinde yeni fikirler üreten akademisyenlerin olup olmadıǧını’ sordum. Verilen cevap çok manidardı. Ne yazıkki, Türkiye’deki milliyetçi aydınların bir bölümü, AK Parti karşıtlıǧı yüzünden farklı yerlere savrulmuşlardı. Siyaset ve günlük oyalanmalardan kültür, fikir, bilim çalışmalarına vakit kalmıyordu. Tabiiki çok üzüldüm.

Vuslat
Bu tür programların bir başka yönü de dostlarla buluşmak, hem hal olmak, hasret gidermek ve yeni dostlarla tanışmaktır. Sempozyum süresince, Ankara’dan tanıdıǧım başta Prof. Aydın Başbuǧ, Prof. Şenol Durgun olmak üzere, İstanbul’dan Prof. Hacı Duran, gazeteci Hayrettin Turan, Kosova’dan Dr. Sencar Karamuço, Libya’dan Büyükelçi Dr. Fawzi Basher ile hasret giderdik. Ayrıca hemşehrim, İGÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Abdülkadir Gayretli, Kosova’dan hukukcu Bayram Pomak, meydanın kıdemli genç emekçisi Saygı Ünlü ve bir çok kıymetli akademisyenle tanışma fırsatı buldum.

Sempozyum, kongre, seminer, kurs yani yaygın eǧitim türü olan bu tür etkinliklerin meyvası uzun yıllar sonra alınır. Etkisinin nerede, nasıl çıkacaǧını önceden kestirmek zordur. Bu vesileyle, 5.inci Uluslararası Orta Doǧu Sempozyumunun bölgemize, hassaten Orta Doǧu’ya ve insanlıǧa hayırlara vesile olmasını dilerim.