Takvim yaprakları 29 aralık 2015’i gösteriyordu. Yurdumun memur Ahmet’i ile işçi Mehmet’i , yurdumun esnafı bakkaldan büyütme  çakma market sahibi Ali’nin mekanındaydı. Memur Ahmet’in emekliliğine 4 ay kalmıştı. İşçi Mehmet ise daha gençti, 2 yıllık evliydi ve bankadan aldığı evlilik kredisinin geri ödemeleri için gündüzleri fabrikada kaynakçı olarak çalışıyor, geceleri ise tanıdık bir lokantada garsonluk ve bulaşıkçılık yapıyordu. Esnaf Ali tam bir tüccardı ama fakir ve yoksul babasıydı. Hiç bir malına yüzde otuzdan fazla kar koymazdı. Çalışan 4 elemanına hem sigorta yapmış, hem asgari ücretin çok üstünde maaş veriyor, hem de her ay kar durumuna göre fazladan ikramiye veriyordu.

Tüm pisliğin, hainliğin, kötülüğün, kalleşliğin, ihanetin planlandığı Kandil mağaralarının birisinde, terör örgütünün sözde karargahı kurulmuştu ve baş katil yanındaki tetikçi guruplarının sorumlularına yarı Türkçe, yarı Kürtçe ve biraz Arapça, yani hilkat garibesi bir dille emirler yağdırıyordu

-Okul, hastane, kütüphane, kreş demeyeceksiniz. Çocuk, kadın, ihtiyar, hamile veya bebek emziren kadın demeyeceksiniz. Sadece öldüreceksiniz ve yakacaksınız, yıkacaksınız. Ne kadar çok öldürürsek o kadar çok kendimizden  bahsettiririz. Ne kadar çok cana kıyarsak, o kadar yaşayan tarafından ciddiye alınırız. Öldürelim ki, Amerika, Avrupa, Rusya, Çin sesimizi duysun ve desinler  ki’’ Bu adamlar bu kadar masum cana gözlerini kırpmadan kıyıyorlarsa, o zaman bunların kafaya taktıkları sorunların ne olduğunu iyice öğrenmeliyiz ’’desinler ve korksunlar ki, aynı şekilde onların yurtlarında da canlar alırız.

Asker ve polis öldürmek netice vermiyor. Daha masum canlara hiç vicdan acısı yapmadan kıyacaksınız, yoksa ben sizin kafanıza sıkarım.

Memur Ahmet’in oğlu özel harekat polisiydi. Hainlerin açtıkları hendekleri kapatan ekiplerin kahraman polislerinden birisiydi. İşçi Mehmet’in kardeşi  komando uzman onbaşıydı ve iki ay önce  Cizre’ye tayin olmuştu. Esnaf Ali’nin  oğlu ise Şırnak’a vatani görevini yapmak üzere tertiplenen binlerce Mehmetçikten birisiydi.

Kandil’deki şerefsiz katil emirlerini yağdırmaya devam ediyordu

-Acımadan öldüreceksiniz. Kafalarına, enselerine sıkacaksınız. Başını geriye çevirmeye fırsat bulamayacak, canını alan Azrail’in yüzünü, yani sizi görmeye fırsatı olmayacak! Acımak yok, merhamet yok, siz ne kadar can alırsanız, siz ne kadar kişiyi sakat bırakırsınız, onlar o kadar çok göz yaşı dökerler ve biz davamızda o kadar yol kat ederiz. Polise ve askere ve öğretmene asla hayat hakkı tanımayacaksınız! Devletin görevlendirdiği üniforma giyen  veya giymeyen ve onlardan hizmet alan buranın ahalisi her kim varsa, yaşına, başına, cinsiyetine, konuma bakmaksızın, kalaşnikofla veya mayınla, veya bombayla veya havan topuyla veya esrar, haşhaşla cesaretlendirdiğiniz canlı bombalarla yok edeceksiniz. Onların hayatlarını sıfırlayacaksınız ki, bizim hayatlarımız anlam kazansın

Memur Ahmet, İşçi Mehmet, Esnaf Ali’nin marketine yılbaşı akşamı evde çoluk, çocuk birlikte yemek için fındık, fıstık, çekirdek, leblebi, gazoz  almaya girdiler. Üçü de iyi arkadaştı. Üçünün de gözleri, kulakları televizyon kanallarındaki terör haberlerindeydi. Biraz sohbet ettiler. Sonra alışverişin parasını ödemek için kredi kartlarını Ali’ye uzattılar.

Ali kartları aldı ve arkadaşlarına gülümsedi

-Beyler Allah’a şükür, çok iyi kazanıyorum ama hepimizin derdi var. Hepimiz hainlerin, katillerin kol gezdiği bölgedeki yakınlarımızın sağlığı için endişeliyiz. Bana izin verin bu kartlarda ne kadar borç varsa hepsini bankaya bugün ödeyeyim. Çünkü bugünlerde  hepimizin paraya değil, duaya ihtiyacı var. Hepimiz dua edelim. Siz bu karta ne kadar borç ödüyorsanız o parayı kimsesiz çocukların kaldığı bakım evlerine, bildiğiniz şehit yakınlarına, şehit öksüz ve yetimlerine ve malul  gazilere harcayın.

29 Aralık 2015.Ahmet, Mehmet, Ali, üçü de sessizce ağlıyordu. Üçünün de yüreği buruktu.

Memur Ahmet’in oğlu özel harekatçı Polis Ozan karısına cep telefonundan mesaj çekiyordu.

-Korkma canım, ben iyiyim ve 2*3 yıl burada aslanlar gibi vazifemi yaparım ve geri dönerim, beni hiç merak etmeyin, bana da iki de bir telefon etme sakın! Hem fatura kabarmasın, hem de benim dikkatimi dağıtmayın!

İşçi Mehmet’in kardeşi uzman komando onbaşı Fethi arkadaşı ile sohbet ediyordu

-Birader nasıl bir şey bu! Kandil’deki Bu hain katiller gizli tanık oldu ve Genelkurmay Başkanı terörist oldu ve adamı silahlı çete kurmak, terör örgütü kurmak suçu ile mahpus damlarına attılar. Ayakların baş, başların ayak olduğu söz bu olsa gerek

Esnaf Ali’nin oğlu er Süleyman nişanlısına mektup yazıyordu ‘’ Hatice’m, canım nişanlım, kalbimde anam, babam, kardeşlerim ne kadar varsa, sen de o kadar varsın, benim için dua et, burada sadece biz yeniler korkuyoruz ama kısa sürüyor, eskiler çok cesur ve artık buradaki hayatla ,ölümle dalga geçiyorlar, dans ediyorlar, hepsi birer cesaret küpü olmuş…..’’

29 Aralık 2015. Türk hava kuvvetlerinin savaş pilotlarından yüzbaşı Hasan, yardımcı pilotu Mert üsteğmen ile birlikte cephane yüklenmiş F-16 uçağına binerken teknisyen astsubay Kemal Başçavuşa takılmadan yapamadı. Çok seviyordu Kemal Başçavuşu

-Her kontrol tamam mı? Çek listesine göre şu anda uçan bir canavara biniyorsun komutanım! Küçük Kuran’ı da kara kutunun yanına koydum. Sizin için dua da edeceğim. Allah’ın izniyle şu baş belası katillere gereken mesajı verin ve sağ salim ikiniz de geri dönün!

- Elbette döneceğim Kemal kardeş! Bu şeytanın uşaklarını bu dağlardan, bu şehirlerden  tamamen silip süpürmeden bana yaşamak ta, ölmek te haram! 75 milyon insan bilmez ama biz biliyoruz. Biz biliyoruz ki, eğer biz yoksak bu cennet ülke bu şeytanı bile geride bırakan pisliklerin elinde kaosa döner.

Her zamanki gibi yüzbaşı, üsteğmen, başçavuş  üçü birlikte sarıldılar, vedalaştılar.

Üsteğmen çantasından güzel ve şarkı söyleyen oyuncak iki  bebek çıkardı. Başçavuşa uzattı

-Şunu bizim Ceyda’ya verir misin babası. Dün oyuncakçıda gördüm, hoşuma gitti. İki tane aldım. Bir tanesi de  Hasan Yüzbaşımın kızı için aldım. Onu da size bırakayım.

Kemal başçavuş güldü

-Teşekkür ederim komutanım Ceyda çok sevinecek,  ama o oyuncakçı kızı ben biliyorum. Bence O daha çok hoşunuza gitti.

Mert üsteğmen kızardı

-          Ya utandırmayın beni..

Uçak Türk semalarında havalandığında, başçavuş ellerindeki bebekleri yanındaki ere verdi ve   ellerini havaya kaldırdı

Allah’ım biz kul olarak omuzlarımıza yüklediğini yükü yaşıyoruz. Lütfen sen yükümüzü hafiflet! Lütfen bana bıraktıkları her ne emanet varsa dönsünler ve kendileri kendi elleri ile istedikleri kişiye teslim etsinler

29 Aralık 2015.

31 Aralık akşamı eğlenmeyin, yeni yıla yeni umutlarla girmeyin demiyorum ama bize bu huzuru veren isimsiz kahramanları sakın unutmayın diyorum.

Şeytan bu dünyaya halen padişah olamıyorsa, işte korkuyu sözlüğünden çıkartmış veya korku ile dost olmuş bu kahramanlara borçluyuz