Sana dair ne varsa 18 şubat 2010 yılında ulaştı doruk noktasına. Seninle karşılaştığım o gün, seni gördüğüm, sana sarıldığım o gün başladı aslında benim hayatım.

Varlığından hep haberderdim halbuki, hissediyordum seni, yüzyüze olmasada hep konuşuyordum seninle içten içe, şiirler okuyordum, sonu güzel biten masallar anlatıyordum hep. Attığım adımda, aldığım nefesteydin. Bu içten yaşamak yetmiyordu ara ara ve seni görme arzusu öylesine tavan yapıyordu ki yüzünü görmediğim senli rüyalarım oluyordu. Sonu tarifi imkansız mutluluklarla biten hayallerim. Bir gün diyordum hepsi gerçek olacak ve yakındı bu an hissediyordum. Yanılmamıştımda.

Nasıl bir heyecandı bilemezsin senin geliyor olduğunun haberini almak. İçimden geçen duyguların, zihnimden geçen düşüncelerin haddi hesabı yoktu. Elim ayağım titremeye başlamıştı, kalbim duracak gibi atıyordu, mutlulukla karışık endişe yaşıyordum nedense o karşılaşma adına, o ilk an adına.

Saatler süren bekleyiş, yıllanmış arzularımın, isteklerimin, özlemlerimin sonu olacaktı…

“Ya sonra!” diye ben düşüncelere dalmışken, birden geldiğini hissettim, sancılı bekleyiş arasında, karşımdaydın, durmuştu zaman, sen karşımdaydın, öylece bakakaldım ilk anda, nefesim kesildi güzelliğin, gözlerin, ellerin, varlığın karşısında ve yaşlar akmaya başladı gözümden ve sana sarıldım sımsıkı, kokladım kökün ciğerlerimin beklediği bayramı yaşadı senli o nefesle.

Sonrası bir mucizeydi, yanımdaydın sürekli. Sana dair nice söz biriktirmiştim halbuki, hepsi yok olmuştu birden, varlığın silmişti hepsini. Uzun uzun sana bakıyor, sana sarılıyor, seni kokluyordum.

İlerleyen günlerde seninle uyumanın, seninle uyanmanın, senli zamanlarımın çoğalmasının hazzı sardı hayatımı. Ne çok şey kaybetmişim tanrım ben sensiz, ne çok… Herşeyim sana dair olmuştu artık, duygusal saatim, düşünce saatim, biyolojik saatim. Herşeyim sen olmuştun, ben biz olmayı öğrendiğimden olsa gerek ara ara kendimi özlemiyor değildim ancak şenliliğin ahengi, büyüsü siliyordu tüm kaygılarımı. Günler, aylar, yıllar geçti üstünden… Azaldımı sevgim sana karşı, elbette hayır. Günbe gün daha çok sevdim seni, daha çok aşık oldum. Gülüşüne, kızmana, isyanına, ağlamalarına, gözlerime bakıp uyuyakalmalarıma daha çok alışır oldum. Karşılıksız seviyordum seni ve sende beni. Öylesine özel bir bağ vardıki aramızda bunu bir başkasının anlamasını beklemediğimden olsa gerek konuşma gereği hissetmiyordum.

Son günlerde beni sevdiğini öyle çok söylüyordun ki. Öyle güzeldiki bunu senden duymak. Yüzüme gölge düşse herkesten önce sen farkeder, yavaşça yanıma yaklaşır, sarılır sımsıkı, “üzülme bak, ben burdayım, üzülme, geçer” der yüzümü severdin çocukmuşum gibi ben ve bu iyi gelirdi bana, o masum dokunuşlar, ara ara düzeldim mi diye yüzüme bakışlar.

Genelde benden önce uyanır, yüzümü okşayarak, öperek uyandırıp beni, gözlerimi açtığımdaysa, müthiş bir enerji ve o eşsiz gülümsemenle “günaydınnnn!” dediğin an gün bana gerçekten aydın olurdu. Bensiz uyuyamamanı severdim mesela. Elimden tutup hadi uyumaya gidelim deyişin cennete davetti benim için. Uykunun arasında nasıl hissederdin acaba sana sırtımı dönerek uyuduğumun, o ani hemen hisseder, uyanır ve “yüzünü bana dön”derdin.

Evet… Aşkların en güzelini bana yaşatan Umut`uma Can`ima… Beni yeniden doğuran kişiye. Bana sabri, karşılıksız bektentisiz sevmeyi öğreten, bir gülümsemenin bin söze bedel olduğunu gösteren, insan yetiştirmenin hazzını ve önemini yaşatan, mucizeye inandıran kişi… oğlum…
Bugüne kadar söylenmiş tüm güzellikleri adıyorum sana, varlığına.

Binlerce teşekkür ediyorum beni seçtiğin için hayatına.

Ve ben anladım ki; bir anne çocuğunu değil, çocuk annesini doğuruyormuş meğerse…

Seni seviyorum.

Annen.
Sevgi Öncel Çiçek